Ana içeriğe atla

Allah ile Mutmain Olmak-Hasan Eker



Allah ile Mutmain Olmak-Hasan Eker. Çıra Yayınları, Eylül 2011
 
     "Bizler sadece Allah'a hesap verme kaygısıyla hareket ettiğimizde, o an sergilediğimiz davranışın aleyhimize sonuçlanacağını bile bile yine de Allah'ın rızasını gözeterek hareket edebiliyorsak, işte o zaman biz 'hesap görücü olarak Allah yeter' ayetini zihnimizden yüreğimize indirmiş ve gerçek manada anlamış olacağız.

     Allah'a güvenerek yaşayan insanlar  yaşam esnasında tüm sebeplerin sıfırlandığı anda bile ümitlerimi yitirmezler, inançla yaşamaya devam ederler. Ama Allah'ın dışında bir yere güvenerek hareket edenler, güvendikleri yerlere karlar yağınca yıkılırlar ve tükenirler." Sayfa 14, 15.

     "Müslümanlığın üzerine bina edildiği 'Allah'tan başka ilah yoktur' cümlesi kadar insanın hayatının her tarafını kuşatan ve ölünceye kadar devam eden siyasi bir cümlenin olabileceğine inanmıyorum.

     Kur'an'ın Allah inancı konusunda asıl sorun ettiği nokta; Allah'ın Rab olarak görülmeyişidir. Eğer Allah bizim yaşamamızı şekillendirmeyecekse onun var ve bir olduğunu söylemenin ne anlamı olacak?

     Eğitim/terbiye dediğimiz şey; bilgilerin davranışa dönüşmesidir. Buna göre, davranışa dönüşmeyen bilgilerin bir anlamı yoktur. Orada bir terbiyeden söz edilemez. Buradan hareketle söyleyecek olursak; Allah'ın gönderdiği bilgiler bir kimsenin hayatında davranışa dönüşmüyorsa o kimse Allah'ı Rab olarak görmüyor ve onun terbiyesi dışında yaşıyor demektir.

     Düşünsenize! Bizler insanlarla ilişkilerimizde 'Ben senin lafına bakmam, icraatına bakarım' diyerek, sözü değil icraatı/ameli esas alır ama Allah ile ilişkilerimizde ise icraatı/ameli bir kenara bırakır sözü esas alırsak bu çelişki olmaz mı? Allah'a iman işini böyle lafla geçiştirmek nasıl kabul edilebilir?

     Düşünsenize! Birisi bizimle olan ilişkilerinde söylediği şeyleri lafta bıraksa, biz onu ciddiye alır mıyız? Bizim bile kabul etmediğimiz böyle yalan bir ilişkiyi Allah'ın kabul etmesini nasıl bekleyebiliriz? Allah böyle bir kulu niye ciddiye alsın?

     Kur'an'da gazaba uğrayanlar ve lanetliler bağlamında anlatılan İsrailoğulları da normalde Allah'ın varlığını ve birliğini kabul eden, ahirete, peygamberlere, Allah'ın kitabına inandığını söyleyen kimselerdir. Ancak bunlar Allah'ın hükümlerine boyun eğme noktasında dürüst davranmadıkları için lanete ve gazaba uğramışlardır." Sayfa 20, 21.

     "Allah bizleri gönderdiği kurallarla terbiye etmek istiyor. Bunun için kurallarına boyun eğmenizi emrediyor. Allah'ın yasaları sevilmek için değil, uyulmak içindir. Beşeri sistemlerde dahi yasalar, sevmek için değil uygulamak için çıkarılır." Sayfa 22.

     "Bizler batılı paradigmalarla zihni kirletilmiş, bakış açısı değiştirilmiş, uzun yıllardır insan hakları söylemini duya duya artık onu eleştiremeyecek derecede kutsamış ve ülfet sağlamış insanlar olduğumuz için söylediklerim ilk anda tuhaf gelebilir. Çünkü bu kirletilmiş halimizle namaz kılsak da adımız Ahmet, Muhammed, Hasan ve Hüseyin olsa da hayata çoğu kez bir batılı gibi bakmaktan kurtulamıyoruz." Sayfa 28.

     "Biz misafir kaldığımız evde ev sahibinin izin vermediği şeyleri yapabiliyor muyuz? Hayır, buna hakkımız yoktur. İzin verdiği şeyleri yapmamız da bizim hakkımız değil, ev sahibinin bir ikramıdır ve lütfudur. Aynen bunun gibi, biz yeryüzünde yaşarken kendimizi Allah'ın evinde misafir olarak düşüneceğiz. Hayatın anlamı budur. Yoksa misafir olduğumuz yerde ev sahibi olmaya ve haklar iddia etmeye kalkarsak, haddinizi aşmış oluruz.

     Buradan hareketle diyorum ki, maalesef biz Müslümanlar Allah'ın izin vermediği bir hayata saygı duyan insanlar haline getirilmişiz." Sayfa 38.

     "Bir defa insanın imtihana çekildiği zaman ve yer; kabir hayatı değil, ölümden önce dünya hayatıdır. Biz her zaman dünya hayatının bir imtihan olduğunu söyleyip durmuyor muyuz?

     Dolayısıyla insan yaşadığı sürece imtihanda olduğunu bilecek. Tüm yaptıklarını bir mümin olarak, Allah'ın rızasını gözeterek ve Allah'ın kitabına ve peygamberine göre yapmaya çalışacak. İşte böyle bir kimsenin Rabbi Allah'tır, Peygamberi Hz Muhammed'dir, kitabı Kur'an'dır, dini İslam'dır denilir.

     Kısacası Allah'ın, yarattığı insanlara gönderdiği din;  bir nevi sorulardır. İnsanın bunun karşısında gösterdiği tavır, yani yaşadığı hayat ise bu soruların cevabıdır. Demek oluyor ki bir insan, kabirde sorulacağı düşünülen sorulara daha dünyada iken yaşamıyla cevap veriyor. Herkesin yaşamı bu soruların cevabıdır." Sayfa 42, 43.

     Hülasa-i kelam, biz öldükten sonra hocaların bizim kabrimizde verdiği kopyayla ya da başkalarının bizim adımıza yapacaklarıyla değil, daha yaşarken bizzat kendi yaptıklarımızla kurtulacağız ya da..." Sayfa 45.

     "Biz Müslümanlar, hem eğitim yoluyla hem de medya yoluyla zihnen o kadar kirletilip yanıltılıyoruz ki çoğu zaman doğru düşünebilme ve bakabilme imkanımız olmuyor. 

     Bu atmosfer sebebiyle, müslümanlardaki cihat ruhu neredeyse yok olmuş. Bir müslüman ya da müslümanlar düşmanlarına karşı koymaya çalışsalar, ümmet içerisinde hemen; 'İslam'da şiddet yoktur, İslam teröre karşıdır' gibi cümlelerle başlayan konuşmalar ve yazılar yayınlanıyor.

     Tabii ki İslam'da şiddet ve terör yoktur. Ancak küresel terör tarafından biz Müslümanlar uzun süredir öyle kültürel ve psikolojik bir baskı altına alınmışız ki, bu yenilmişlik ve mahrumiyet psikolojisi içerisinde, normal meşru savunma hakkımızı bile çoğu zaman şiddet ve terör olarak algılar olmuşuz. Zaten Müslümanları her yönden kuşatan emperyalizmin istediği de buydu." Sayfa 49, 50.

     "Bir Müslüman için 'gelecek' kavramı, kesinlikle bu dünya hayatıyla sınırlı değildir. Tam tersine, bu dünya hayatı ile başlayıp öncelikle iman ettiğimiz ve her an başlayabilecek olan ahiret hayatına endeksli bir kavramdır. 

     Gerçek böyle olunca, biz Müslümanlar geleceğe dair tüm davranışlarımızda kesinlikle ahireti hesaba katarak hareket etmek zorundayız. Bir Müslüman için esas olan, ahiretteki kurtuluştur. 

     Tabii ki bunun yolu dünyadan geçer. Bugün Müslüman bildiğimiz anne-babalar ve çocuklarının geleceklerini kurtarma konusundaki tasavvurları, yüksek yerlerde 'makamlarda' ve yüksek gelirler içerisinde bir hayat sürdürmek şeklindedir. Kimin çocuğu böyle bir konum elde ederse o geleceğini kurtardı şeklinde bakılıyor." Sayfa 61.

     "Din anlatanlar, çoğu zaman dinin özünden uzak ve önceliği olmayan meseleleri öne alarak, sanki en önemli meselelerden biriymiş gibi anlatırlar. Mesela gıybet konusunu bazen öyle abartırlar ki gıybeti terk ettiğinizde kurtuluşa ereceğinizi zannedersiniz. Evet gıybet günahtır ama bugün toplumda her tarafa yayılmış ve her geçen gün artan şirk, faiz, zina, çıplaklık gibi büyük günahlardan gereği kadar bahsetmezler.

     Bütün amelleri yok edip Allah'ın kesinlikle affetmeyeceği şirk sende varken, sen gıybetten veya başka günahlardan kaçınsan ve salih ameller işlesen dahi ne faydası var?" Sayfa 65.

     "Allah ahireti biz insanların içine koymuştur. Şöyle ki; dünyada istisnasız bütün insanların içinde, iyi ve güzel şeyler yapanları teşekkür ederek ödüllendirmek, kötü şeyler yapanları da cezalandırmak eğilimi vardır. Ahirete inanmıyorum diyen insanlar da buna dahildir. İşte bu fıtrattır.

     Ahiret hayatı dediğimiz şey ise Allah'ın iyileri ödüllendirilmesi kötülerin cezalandırmasından başka bir şey değildir." Sayfa 70.

       "Her geceniz bir ölüm, her sabahımız bir diriliştir. Biz ahiret hayatını, her gün en az bir kez tekrar ederek provasını yapmış oluyoruz." Sayfa 71.

     "(En-am 60, Zümer 42) Yukarıdaki ayetler uykunun ölüm, uyanışın da diriliş olduğuna dikkatlerimizi çektiğine göre, alacağımız bir ders de şu olabilir: Uyumamak için ne kadar direnirsek direnelim, belli bir noktadan sonra kontrolü kaybedip uyku haline geçiyoruz. Bu durum bile ne yaparsak yapalım bir gün öleceğimizi anlatıyor.

     Uyumaya geçtikten sonra, uyanmamak için ne kadar tedbirler alırsak alalım ve ne kadar direnirsek direnelim, belli bir noktadan sonra mecburen uyanıyoruz. Bu şekilde uyanışımız da biz ne kadar inkar edersek edelim, öldükten sonra dirileceğimizi ispatlıyor. Hayatımızdaki uyku ve uyanışlarımıza bir de bu açıdan bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum." Sayfa 72.

     "Cemaatleşme ruhu İslam'ın emrettiği bir ruhtur ama cemaatleşme adına öyle bir kirletilmişiz ki sanki bizim cemaatin her yaptığı doğru, başkalarının yanlış şeklinde hareket ediyoruz. Kalplerimiz, bizim gibi düşünmeyen Müslümanların aleyhinde şekillenmiş.

     Oysa her bir Müslümanın nasıl ki bardağının bir kısmı dolu, bir kısmı boş ise bu durum cemaatler için de geçerlidir. Tamamen her yaptığı doğru ya da yanlış olan bir cemaat yoktur. Herkesin doğruları da vardır yanlışları da." Sayfa 106.

     "Bu hayatta iyi bir yaşam sürmekten başka davası olmayanları -ki insanların çoğunluğu böyle- sen adam mı sanıyorsun? Görmüyor musun insanları! Çok iyi bir ev, iyi bir araba, iyi bir gelir ve güzel bir eş elde etmenin dışında bir davaya sahipler mi? Hayatları bu dava uğrunda geçiyor çoğunun. Ondan dolayı bedevileri sadece dağlarda ve çöllerde aramayın, her yerde görebilirsiniz onları." Sayfa 118.

     "Kısaca bedevilik, zannettiğimiz gibi dağda veya çölde yaşamayla direkt alakası olmayan, daha doğrusu kişinin Allah'a yakın veya uzak yaşaması ile alakalı bir kavramdır. Buradan hareketle hangi kariyerlere sahip olursa olsun, hangi şehirlerde ve hangi semtinde yaşıyor olursa olsun, istersen Mekke'de Kabe'ye ya da Medine'de Ravza-i Mutahhara'ya komşu olsun, bedevilerin duygu, düşünce ve yaşam tarzına sahip herkes bedevidir. 

     Bunun yanında, hayatı dağlarda ve çöllerde geçse de, hiç şehir yüzü görmeden yaşayıp ölse de, ilahi terbiyeden nasiplenmiş ve öyle yaşayan herkes bedevilikten uzak bir medenidir." Sayfa 124.

     "Bugün Ramazan ayında camilerde okunan mukabeleler, her ne kadar şekil olarak Resulullah'ın (s.a.v) Cebrail (a.s) ile Kur'an okuyuşlarına dayanıyorsa da anlamdan yoksun bırakıldığı için böyle Kur'an okumak doğru bir okuma değildir. Çünkü Kur'an okumaktan amaç, onu anlamaya çalışarak üzerinde düşünmektir. Yani okumanın içinde kesinlikle anlama çabası olmalıdır. Kur'an'ın, anlayan ve düşünen bir varlık olan insana indirilmesi de bizim söylediğimizin en açık delillerinden biridir." Sayfa 126.

     "Kur'an'ı anlamak için mutlaka Arapça bilmek gerekmiyor. Çünkü Allah herkese, kendi dilinde Allah'ı razı edecek imkanı vermiştir. Yeter ki insan Allah'ı anlama çabası içerisinde olsun.

     Demek ki Allah'ın insanları farklı dillerde yaratması, aynı zamanda bütün insanların kendi dillerinde Allah'ı anlayacaklarının da delilini teşkil etmektedir.

      Kur'an üzerinde anlama çabası gütmedikten sonra Arapça bilmek, Kur'an'ı anlamanın ve dini bilmenin garantisi değildir." Sayfa 129

     "Dünyaya gereksiz yere harcadığımız her türlü çabayı, ahiretimizden çalarak harcamaktayız." Sayfa 133.

     "Sahip olduğumuz müslümanlığımız, acaba bu ülkede doğup büyüdüğümüz için doğal olarak kaçınamadığımız ve bizim de taklide dayalı olarak sürdürdüğümüz bir kültür mü? 

     Mesela; farz olan beş vakit namazı kılmadığı halde, Ramazanda sünnet olan Teravih namazına hem de hassasiyetle devam eden kimselerin hali...

      Beş vakit namaz kılmadığı ve tesettürü yerinde getirmediği halde, Muharrem orucu ve dinde olmayan kandil günlerinde oruç tutmaya özen gösteren kimselerin hali...

     Beş vakit namaz kılmadığı halde, Ramazan orucunu tutan kimselerin hali...

     Dinin serbest bıraktığı konularda amel eden insanların, dinin kesin emrettiği ve yasakladığı konularda daha bir özenle amel etmeleri gerekmez mi? Elbette iman eden kimseler için bu sorunun cevabı kesinlikle 'evet'tir. 

      Ama henüz iman etmemiş ya da yaşamını kültür seviyesinden iman seviyesine yükseltememiş kimseler için fark etmez." Sayfa 138.

     "Ancak namaz kılmanın tek şartı Müslüman olmaktır. Bir insan müslümansa kesinlikle namaz kılacaktır. Namaz kılmayan bir müslüman tanımı ne Allah'ın kitabında ne de Peygamberimizin sünnetinde yoktur.  

     Namaz kılmak; içinde okuduğumuz Kur'an'la ne dediğimizi bilerek ve secde ederek hayatımızı Allah'a ait  kılmaktır. Allah'a boyun eğmektir. Namaz kılmamak Allah'a boyun eğmemek, bir diğer ifadeyle diklenmektir. Namaz kılmayan insan, Allah'ın verdiği hayata Allah'ı karıştırmıyor demektir.

      Namaz kılmamak, tıpkı Allah'a secde  etmeyen İblis gibi Allah'ın emrinden çıkmak anlamına geliyor." Sayfa 146.

     "İnsan yeryüzündeki yaşamı boyunca iki şeyden birine itaat ederek yaşamak zorundadır. Bu ya Allah olacaktır ya da Allah'tan başka şeyler. Üçüncü bir şık yoktur. Allah'tan başka şeyler kişinin hevası, bir ideoloji, içinde yaşadığı toplum ya da devlet vs olabilir." Sayfa 149.

     "Allah katında Şehit olmanın ölçüsü, nasıl öldüğünle değil, nasıl yaşadığınla ilgilidir. 

     Şahitlik/Şehitlik kavramı Kur'ani bir kavram olduğu için ölçüsünü de yine Kur'an belirlemiştir. O da bir kimsenin iman ettikten sonra tüm yaşamı boyunca yapacağı her şeyi Allah için ve Allah'a göre yapmaya çalışmasıdır.

     Şehit, şahit olmanın sonucudur. Hakka tanıklık ederek yaşayan ve ölen kimselerin dünyadaki canlı haline şahit, ölmüş haline ise şehit denir." Sayfa 158.    

Bu blogdaki popüler yayınlar

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca. Bilge Yayıncılık, 2010.      "Peygamberimizin inziva hayatı yaşamaması ve bunu teşvik etmemesi Kur'an'ın bir öğüdüdür. (Hadid27)". Sayfa 23.      "Nasıl iyi kul olunur sorusunun cevabı Peygamberimizin yaşantısında gizlidir. Başka yol ve metotlar peşinde koşmak, Peygamberimize saygısızlıkla beraber Kur'an'ın tavsiye ettiği yoldan daha iyisini bildiğini iddia etmek gibi, cahilce ve cüretkarca bir tutum içine girmek demektir." Sayfa 25.      "İlk dönem tasavvufçulara göre Zühd; helalleri haram kılmak veya malı telef etmek değil, elde olana güvenmemektir. Allah'ın helal kıldıklarını kendine haram kılıp onlardan kaçmak değil, onlara fazla önem vermemektir.     İslam'ın ilk yüz yılındaki ashabın Kur'an ve Sünnet temelli yaşantısı, zühd hareketinin de temelini oluşturmaktadır." Sayfa 27.      "Tasavvufun sistemleşmesi ve kurallaşmasının yüzyıllar aldığı görü

Namaz Bilinci-Hasan Hafızoğlu

Namaz Bilinci-Hasan Hafızoğlu. Düşün Yayıncılık, 2009      "Müslüman olmak ve kendini İslam'a nispet etmek, ancak İslam'a uygun pratik eylemlerle mümkündür. Peygamberimizin ifadesiyle 'iman temenniden ibaret değildir.'" Sayfa 9.      "Namaz, Rasulallah ve ashabını harekete geçirirken, onları birer eylem adamı yaparken, bizlerin uyuşuk ve pısırık kalmasına, kötülüklere ve haksızlıklara karşı sessiz durmamıza vesile olmaktadır. Bunun nedeni, şekil ve manayı birleştirerek peygamberin kıldığı gibi namaz kılamayışımızdır. Halbuki Allah 'muhakkak' kaydıyla namazla bu işlerin yapılacağını beyan etmişti." Sayfa 10.      "Fabrikada çalışan işçi, devlet dairesinde görevli memur, görevleri ile ilgili belli kaidelere uymak zorundadırlar. Bir okula kayıt yaptıran öğrenci de belli kurallara imza atmış demektir. Okulun düzenine, kurallarına uymazsa cezalandırılır.      İşte 'Allah'a kulum' diyen insanlar da Allah ile bir anlaşma