Ana içeriğe atla

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen


Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen. Ayışığı Kitapları-Kitabevi, 2012.

    "Yıllar sonraki bu ikinci baskıda, artık İslam'ın yegane medeniyet olduğuna sadece inanmıyorum; bunu biliyorum da." Önsöz

     "Teknik, akli (hikmetle ilgili) bir olgu değildir. Basit olarak elde edeceğimiz mal ve hizmetleri çok karmaşık, çok işlemli bir sürecin sonunda elde etmeyi dayatır. Konforu gözeten bir maliyet. Şansınız yaver giderse bir buçuk saatte vapurlardan akıncılar gibi inip, bulduğunuz otobüsle işinize yetişirsiniz. Kısa zamanda uzun yolları kat etme imkanı veren teknik, işinizi uzak diyarlara sürmüştür. Kilolarca çamaşırı en çok beş saatte, beliniz kopmadan, ayağınıza dere suyu değmeden yıkar, kurutur, ütüler ama bir tek esvab (giysi) sahibi insanların kanaatini vermez." Sayfa 8.

     "İç ve dış savaşlar, afetler, helak, eski uygarlıkların çöküşünün gerçek sebebi değildir. Gerçek sebep, uygarlıkların kendilerini yok edecek denli ağır ifsad ve bozgunculuğa girişmeleriydi." Sayda 32.

     "Teknik, önceki helak edilmiş uygarlıkların giriştiği ifsad ve bozgunculuğu tüm kainata taşırarak helaki çağırmakla, İsrafil'in sura üflemesini beklemektedir." Sayfa 33.

     "Teknoloji, bize prematüre bebek muamelesi yapmaktadır. Bakıma muhtaç kılınmış bir varlık olarak, modernliğe mecbur ve borçluyuz. Teknoloji gerçekte hiçbir zaman sahip olmadığımız bir borç ilişkisinin (yükümlülüğünün) içine sürmektedir bizi." Sayfa 36.

     "Sahip olmak istediğiniz mal, sizi bir an bile rahat bırakmaz. Her elektronik ya da motorlu alet vesilesi ile malı satan/servisini veren bir firma ile sözleşmeler yapmak, kendinizi bağlamak zorundasınız. Sözleşmelere, hatalarınızı kollayan maddeler konulmuştur. Kasko sigortanızın taksidini yatırmayı unutursanız sigortanız yanar. Su, elektrik, doğalgaz abonesi olmazsanız, modern çağlarda ilkel yaşam sürmek çelişkisine duçar kalabilirsiniz." Sayfa 37

     "Asırlar boyu süren mücadelelere rağmen teknoloji, iddiaların tersine yoksunluk, cehalet, hastalık, savaş, adalet problemlerine cevap verememiştir." Sayfa 39.

     "Hz. Adem'in toplumunun uygarlık-medeniyet ifade ettiğini kabul edebiliriz. Hz. Adem'in ruhlar aleminden getirdiği bilgiye dayadığı ve vahiyle tanzim ettiği toplum, ilk ve tek medeniyet olup, tüm peygamberler de aynı şeyi müjdelemişlerdir. Yani resullerin tümü bir ve benzeri olmayan bu medeniyeti ifade ederler. Biri diğerinden farklı ya da zıt medeniyet telakkisi işlemezler. Dinin vurguladığı medeniyet, toplumların teknolojik seviyeleri, üretim biçimleri, kentleşme etkinlikleri, toplumsal sınıfların gücü ölçü alınarak kavramlaşmamıştır." Sayfa 69.

      "Hz. Adem ölünce kavmi, Kabil'in kavminin zenginlik, iktisadi üstünlük ve başarısı karşısında eziklik ve değişim sancıları yaşamış bile olabilir. Vahşilik, sonraki Kabil'lerin halklarının denetimi için vasıta kılınmış, yani iktidar aracı olmuş bulunabilir. Saydıklarımın hiçbirinin bilimsel değeri yok, varsayımdan öte değil. Ancak benim için gerçek; modernlik projesi, 17. yüzyıllardan başlayan Batı dinamiği değil. Tarihi daha eskilere, insanlık tarihinin başlarına itiyor. Bu anlamda Habil medeni idi, evet. Kabil modern." Sayfa 71.

     "Günde 30-40 adam öldüren bir hastalık ortaya çıksa, yeryüzünün tüm ekonomileri seferber olur, tedavi klinikleri kurarlar. Aynı sayıda ölüme sebep olan trafiğe ise kimse müdahale etmek istemiyor. Ölüm olmasaydı bile verdiğim örnek gulat (aşırı) olmazdı. Çünkü teknik, Allah'ın en güzel şekilde yarattığı mahlukun eksik olduğu ve kendi yardımlarıyla tamamlanacağı iddiası ile davranıyor. İnsan, ayaklarının uzvu olarak otomobil, gözlerinin uzvu olarak tv, ellerinin uzvu olarak makine, beyninin uzvu olarak bilgisayar kullanmaya mahkum, sakat, aşağılık bir mahluk haline gelmiştir." Sayfa 77.

     "Modern zamanların, köleliği yıktığı bir zandır. İşe kırbaçlarla götürülen paryalarla, çalar saatin çığlıklarıyla yola koyulan müstahdemler arasında bir fark görmediğimizi vurgulamış olmaktayız." Sayfa 99

     "Tıp, sağlıklı bedenin standartlarını tespit ederek hastalığı tarif ediyor. Standartlara girmeyen insanın 'hastalığı' kurumsal müdahaleye tabi kılınıyor. 

     Sanayi toplumunun bireyleri, ölüm ile aralarına hekimi dahil etti. Doktorların ölümü yönetmesi, ölümün mahremiyetini yitirmesi, hastalık ile hastanın değil doktorun savaşması sayesinde, hastalık ve ölüm yenilmesi gereken bir düşman haline geldi. Ölümü engelleme ameliyesi, tüketicilerin (hasta) ölmeyi becerememelerine neden oldu. Kendi kendine bakamayan hastalar, hastanede ölümü arayan tüketici haline getirildiler." Sayfa 118.

     "Endüstri toplumunda insan, sadece üretici olarak değil, tüketici olarak da işe yaramaz hale geldiği zaman, toplumca uygun görülen ölüme ulaşılabildi. İnsanlar kalpleri dursa da son nefeslerini veremediler. Ölümün tasdik edilmesi için beynin ölümü talep edildi. 

     Batıdakinin aksine, dinin hastalığa ve ölüme bakışı farklıdır. Hastalık, ilahi tedbirin neticesidir. Allah'ın takdirinin tecellisi ile imtihan, kefaret, kurbiyet (yakınlık), nefsin terbiyesidir. Dolayısıyla şifası aranmak şartıyla hastalık kötü değildir. Ölüm için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Ölüm hayatın başlangıcıdır. Bu anlamda uzun ömür, hayatın hayırda geçtiğinin delili sayılamaz. Vakitsiz ölüm kavramlaştırmasını gerektirecek kayıp psikolojisi geliştirilemez.

     Osmanlı'da hekim hastaya gider, fakir hastayı tedaviden imtina edemezdi. Fakir insanların hekimlik yapması doğru görülmezdi. Bu, onların hastalıkla değil, maişetle uğraşmaya kapılmaları tehlikesindendi. Hekim hastasını ziyaret etmek, hastalığın seyri hakkında bilgi edinmek hususunda titiz davranırdı. Hekimlik, Allah'ın hikmet verdiği kimse şeklinde kabul edilir, saygı duyulurdu." Sayfa 119.

       "Teknolojinin, kendisini doğrudan ya da dolaylı kullanan bütün insanlar için umut teşkil edemeyeceğinin bir başka göstergesi de kentleri çevreleyen gecekondulardır. Varoşlarda oturan insanlar, çoğu zaman kent merkezlerini göremeden ömürlerini tüketmektedirler. İstanbul'da oturup hayatında bir kere bile denizi görmeden yaşamı sönmüş insanlar mevcuttur." Sayfa 128.
 
     "Endüstriyelleşme, yeryüzünü talan ve yağma etme ideolojisidir. Bu ideoloji ile karşılaşanlar, kendi dinlerinden hiçbir direniş bilinci getirmediler. Getirenlerin ise (Gandhi-Budizm, Tolstoy-Hristiyanlık) ardılları oluşamadı." Sayfa 180.

     "Modern toplum teorisi, tek insanın kendi halinde yaşantısını imkan dışı sayıyor." Sayfa 181.

     "Bize göre Fransız Devrimi, dünyanın egemenleri lehine ezilen insanlığı 200 yıldır oyalıyor. Bolşevik Devriminin ve İran Devriminin egemenler lehine statüyü  sarstığı söylenemez. Hatta bu devrimlerin 1789 devrimine eklemlendikleri ifadesi daha doğru sayılmalıdır." Sayfa 206.

     "İsrailoğulları, Firavunun ülkesinde kurulu mutlakiyetçi, hegemonik ve teknik kapitalizmi, vaat edilmiş topraklarda kurmak için kentten (Mısır'dan) çıkarılıp, kıra (Filistin'e, çöle) bırakılmış değildi." Sayfa 207.

     "Bize göre medeniyet adl'dir. Adl'i gerçekleyen toplumlar; kalkınmış-geri kalmış, yerleşik-göçebe, tarımcı-zanaatkar olmalarına bakılmaksızın medenidirler." Sayfa 209

Bu blogdaki popüler yayınlar

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu. Nehir Yayınları, 1988.      "İslamın yalnızca ruhi ve ahlaki ilkeler manzumesi olarak algılanmaya başlanması ile birlikte, İslami kişilik büyük bir parçalanmaya maruz kalmıştır. Bu olay sadece kişiliğin parçalanması ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda din bütününün de parçalanması sonucunu doğurmaktadır." Sayfa 13      "Laik sistem, İslami iklimin toplumsal hayata sirayetine kesinlikle müsamaha etmemektedir. İslami iklim ancak kapalı kapılar ardında teneffüs edilebilmektedir.         Yaşadığımız toplumda İslam'ın somut hedeflerini açıklamak bir tür çılgınlık ya da delilik sayılmaktadır. İslam'ın somut hedeflerini açıklamak isteyen Müslümanlara değil kafirler, Müslüman yığınlar bile pek iyi bir nazarla bakmamaktadırlar." Sayfa 14.      "Modern dünyada, İslam'ın sınır ve sorumluluklarını emperyalistler belirlemeye çalışmaktadırlar." Sayfa 15.      "Modern dünyanın tüm kurumları yalnızc

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca. Bilge Yayıncılık, 2010.      "Peygamberimizin inziva hayatı yaşamaması ve bunu teşvik etmemesi Kur'an'ın bir öğüdüdür. (Hadid27)". Sayfa 23.      "Nasıl iyi kul olunur sorusunun cevabı Peygamberimizin yaşantısında gizlidir. Başka yol ve metotlar peşinde koşmak, Peygamberimize saygısızlıkla beraber Kur'an'ın tavsiye ettiği yoldan daha iyisini bildiğini iddia etmek gibi, cahilce ve cüretkarca bir tutum içine girmek demektir." Sayfa 25.      "İlk dönem tasavvufçulara göre Zühd; helalleri haram kılmak veya malı telef etmek değil, elde olana güvenmemektir. Allah'ın helal kıldıklarını kendine haram kılıp onlardan kaçmak değil, onlara fazla önem vermemektir.     İslam'ın ilk yüz yılındaki ashabın Kur'an ve Sünnet temelli yaşantısı, zühd hareketinin de temelini oluşturmaktadır." Sayfa 27.      "Tasavvufun sistemleşmesi ve kurallaşmasının yüzyıllar aldığı görü