Ana içeriğe atla

Dünya İslam Cemaati ve Küreselleşme Boyutu-M.Naim Karaman



21.yüzyıla Girerken Dünya İslam Cemaati ve Küreselleşme Boyutu-M.Naim Karaman. Hz.Akşemseddin Vakfı, 1997

     "Gün boyu annesinin tatlı sesinden, sıcak nefesinden ve kokusundan mahrum bıraktığımız çocuğa, aynı değerde verebileceğimiz bir gıda var mıdır? Mesai saatlerinde anasından ayırdığımız yavruya, aynı değerde bir sevgili ve koruyucu verebiliyor muyuz?" Sayfa 36.

     "Bu medeniyet, kadını çocuklarının yanından koparıp iş hayatına atılmaya ikna ederken, ona hürriyet verdiğini ileri sürüyor. Kadını kandırıyor. Hayatın ancak erkekler tarafından taşınabilecek ağır yüklerini de onun sırtına vuruyor. Bari kadının yükünü onun sırtından çekip alsa, onu da yapmıyor, yapamıyor. Şimdi kadın hem kendi rolünü, hem de erkeğin rolünü oynuyor." Sayfa 40.

     "Nöbet yerinden alınıp hayat mücadelesine koşulan ana için şunu da söyleyebiliriz ki bu kadın olsa olsa özürlü, sinirli, problemli bir ana olur. Onun vicdanı rahat değildir. Aklı hep yavrusundadır. Sürekli bir endişe, sinir sistemini harap etmektedir. Huzursuz ve streslidir. Yorgun bir adamın daha da yorgun bir eşe sahip olması ailede ne büyük bir kavga sebebidir." Sayfa 42.

     "Orta yaşın üstündeki erkek ve kadınlarda evde köpek  besleme tutkusunun yaygınlaşması neden ileri geliyor dersiniz? Gençler arasında bile yaygın olan bu zararlı alışkanlık, bana sorulursa kuşakların birbirine karşı gereken ilgiyi göstermemelerinden kaynaklanıyor. Sevgi, saygı boşluğunu doldurma ihtiyacından doğuyor. İletişim kuramamalarından oluyor." Sayfa 44.

     "İnsan hürriyeti tevhidin bölünmez bir parçasıdır. İmanın ve İslam'ın temel prensiplerinden biridir.

     İnsanın hür olması, halife olmasının gereğidir. Hürriyeti gelişigüzel sınırlanan kişilikten halife olmaz. İnsan hürriyetine müdahale, onun halifelik şerefine en büyük saygısızlıktır. O yetki kimseye verilmemiştir.

     İşte yaratılıştan var olan bu dokunulmazlık ve kudretinden dolayıdır ki yeryüzünde düzeni kollama ve koruma görevi insana verilmiştir." Sayfa 108.

       "Hristiyan ittifakı olmasaydı Endülüs gene yıkılacaktı. Çünkü yöneticileri derin uykudan uyanamıyordu. Üstünlüğün kendilerine bir bağış olarak Allah tarafından verildiğini, yaratılıştan bir hak olduğunu zannediyorlardı. Halbuki hayat 'çalışıp didinenlerin üstün gelecekleri' temel kanunu üzerine kurulu idi." Sayfa 137.

     "İstanbul'da 1850 yılları civarında 114.000 gayrimüslime karşı 93.000 Müslüman yaşıyordu. Bence bu şehir yeni yeni fethediliyor. Bizans ruhu ülkemizde ve milletimizin içinde kılık değiştirmiş olarak hala direnmeye devam ediyor. Entrikalarını bütün alçaklığıyla çevirip duruyor. Taksim meydanına cami yapılmasının karşısına dikilen şövalyelerin kim olduklarını sanıyorsunuz?" Sayfa 156.

     "Bizim korkmamız gereken bu papazlar değildir. Asıl korkulması gereken, Ayasofya Camii'nin açılmasına, Taksim'e cami yapılmasına, İmam Hatip okullarına karşı Bizans'ça direnç gösteren satılık vicdanların sahipleridir." Sayfa 157.

     "(sene 1997) Gelecek 30 yıl içinde Avrupa'da Müslümanların sayısı 30 ile 60 milyon arasında bir seviyeye ulaşacaktır. Şu anda kıtada yaşayan Müslüman sayısı 15 milyon olarak bildiriliyor (2023'te 44 milyon)." Sayfa 157.

     "İslam cemaatinin bu pörsümüş haliyle kalabalıkların önüne geçebilmesi ne mümkün? Genç ruhlara böylesine silik ve miskin bir yaşayışı sevdirip benimsetmek mümkün değildir. Bu cemaat, peygamber uyarışı ile uyarılmazsa İslam diye yaşadığı şey asla İslam olmayacaktır.  Bizim zayi olmamızın sebebi, dindarlık adına eğri ve yanlış değerlere olan saplantılarımızdır.

     Gençliğin ve heyecanlı ruhların bizi terk etmesinin sebebi de budur. Onlar dini değil, bizi terk ediyorlar." Sayfa 179.

     "Bizim asıl düşmanımız, şu veya bu millet değildir. İçimizde zehirli bir yosun gibi kol budak salmış olan tembellik ve hareketsizliğimizdir. Teşebbüs ve cüret sorumluluğu yüklenmek istemeyişimizdir.

     Cihadı ibadetlerin en mukaddesi olarak emreden dine bakın, bir de o dinin hantallaşmış, şişmanlaşmış ve tembellikten yağ tutmuş müminlerine bakın." Sayfa 181.

     "İşte Peygamberin (as) dini ve işte bizim dinimiz. Her şeyi tesbih çekmek, zikir yapmak ve Kur'an okumaktan ibaret bir din, işte böyle dünyayı başkalarına terk eder. 'Dünya dini kabul etmeyenlerin olsun, ahiret bize yeter' zihniyeti yenilir yutulur bir düşünce değildir.
Bu ümmet, dünyayı başkalarına terk etmek için ortaya çıkarılmamıştır." Sayfa 182.

     "Ashabın hayatının her yönünü terk edip, sadece dua ve ibadetlerini taklit etmek, onların dini ile dinlenmek değildir." Sayfa 183.

     "Dünyanın başına iki dünya savaşı gibi korkunç felaketleri dolayanlar, insanlığı daha büyük bir hercümerce doğru yuvarlıyorlar. Hem de barış havarisi elbiselerine bürünmüş olarak. Bu merkezi sömürü odaklaşmalarının sonunda dünyayı çok kanlı savaşlar bekliyor. Bu kitlesel savaşların yanında kanaatimce 2. Dünya Savaşı aile kavgası gibi kalacaktır." Sayfa 211.

     "Müslümanlar başka bir dini yaşıyorlar. İslam, onların din diye yaşadıkları şey değil. Olsaydı, koca İslam dünyası şu zillete düşmezdi. Allah'ın dini, onu yaşayan insanları bu derece zaafa düşürmekten uzak ve beridir." Sayfa 216.

     "En güzel Müslümanlık bizimki veya Müslümanlığı en güzel biz yaşıyoruz' gibi lafların aslı faslı yoktur. Bunlar, tarafgirlik ve kavmiyet saplantıları ile ortaya atılmış hezeyandan başka bir şey değildir. Öte yandan eğer bu dini en güzel biz yaşıyor olsaydık, kendi ülkemizde onun ellerini kelepçeleyip bir kenara atmazdık. İnsan vicdanının bir köşesine sıkıştırıp mahkum etmezdik. Bu söylenenlerin tam aksine, İslam'ın en rezilce yaşatıldığı ülkelerin başında biz varız. Bu  hezeyanı savuranların söyledikleri doğru olsaydı, hapishanelerin bomboş olması, eğitim sistemimizin dünyanın en seçkin beyinlerini yetiştiriyor olması gerekmez miydi? Dünyada terörün semtine bile uğramadığı, baştan başa kardeşlerden meydana gelen bir ülkede cinayetlerin, uyuşturucuların, soygun ve rüşvetin ne işi vardı?" Sayfa 223.

     "Bizler Hristiyan olsaydık 'dini dünyada en iyi biz yaşıyoruz' batıl iddiası doğru olurdu. Çünkü Hristiyanlık herhangi bir hayat sistemi getirmiş değildir. İnançlarında Hristiyan olan kişinin milliyetçi, liberal, devletçi vb olması onun dini ile bağdaşabilir ama Müslümanlık böyle değil ve biz Hristiyan değiliz. Müslümanların dini aynı zamanda bir medeniyet, kültür, hukuk, ekonomi, siyaset, aile, sanat vd düzenleyicisidir." Sayfa 224.

     "Batıyı tanımak isteyen, başını çevirip Afrika kıtasına baksın. Orası kıyamet sonrasına benziyor. Batılı, girdiği her yerden çıkıp giderken arkasında ölüm bırakmıştır. Ölü bir millet, ölü bir ülke ve ölü bir çevre, hava, su ve toprak. Şimdi Afrika bir ölüm çölüne benziyor ve açlık orada kol geziyor. Allah Afrika'yı böyle mi yarattı?

     Kim Yecüc ve Mecüc kavramını tanımak isterse başını kaldırsın, gözlerini Batıya çevirsin." Sayfa 228.

     "Birbirlerine güvenmedikleri için paralarını bile düşmanlarının bankalarına yatıran Müslüman ülkelerin İslam'la ne ilgileri olabilir? Bu ülkelerde yaşayanlar Müslüman olsalar da ülke ve millet bazında aynı şeyi söylemek zor." Sayfa 231.

     "Büyük Dünya İslam cemaati, her yıl Zilhicce ayında, Mekke'de Arafat çevresinde yıllık kongresini yapmaktadır. Dünya yüzünde en büyük kongredir bu, daha büyüğü ve onun gibi yıllık, sürekli olanı dünyada yoktur. İslam ülkelerinin en seçkin insanları orada İslam aleminin problemlerini, politikalarını ekonomik ve sosyal çalkantılarını, görüşüp değerlendirmektedir (?). Miskinlik yapıp değerlendirmiyorlarsa değerlendirmelidirler. 'Yaşadığımız din ile gerçek İslam başka başka şeylerdir' derken bunu kastediyorum.

     Müslümanlar bu kongreyi yapmıyorlarsa yahut yaptıkları halde sadece belli merasimler ile geçiştiriyorlarsa veya ileri gelen yöneticiler, bürokratlar, aydınlar kendilerini bu kongreye katılmaya zorunlu hissetmiyorlarsa bunların yaptığı, İslam'ın getirip farz kıldığı Hac değildir." Sayfa 232.

     "İslam ülkelerinde Müslümanlar dinlerini terk etmiş değiller. Camileri de boşaltmış değiller. Onların terk ettiği şey cemaat ruhudur. Kaybettikleri de cemaatin yaşayış biçimidir. Onlar cemaatin devletler üstü bir teşkilat olduğunu hayallerinden bile geçirmiyorlar." Sayfa 233.

     "Bir yanda yıllık gelir ortalaması 30-40 bin doları olan insanların yaşadığı ülkeler, öbür yanda 50-100 dolarla bir sene yaşamaya mahkum prangalı köleler kalabalığı.

     Her türlü zulüm ve faiz yoluyla ülkelerine servet akışını sağlamış olanlar ve onların geri kalmış ülkelerdeki şerefsiz kemik yalayıcıları, insanları bu zalim düzen ve sistem hakkında konuşup yazmaktan bile mahrum ediyorlar " Sayfa 237, 238.

     "Esasında gelişmiş ülke demek, geri kalmış ülkelerin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını yağmalayıp, ihtiyacından çok fazla değer birikimini sağlayan ülke demektir. Eskiden bunu savaş yoluyla yaparlardı. Şimdilerde, o ülkelerin önde gelen politik adamlarını ayarlayarak yapıyorlar. Boyun eğmezlerse dört sivri akıllı subaya, bir gece ihtilal yaptırıp emellerine gene kavuşuyorlar." Sayfa 240.

     "Bizim dünyamız kurtarıcılardan çektiğini hiç kimseden çekmemiştir. 200 seneden beri hep kurtarılıyoruz. Her kurtarılışta ödediğimiz bedellerle koca İmparatorluğu yedik." Sayfa 244.

     "Büyük Dünya İslam cemaati düşüncesini birçokları ütopik, romantik bulabilir. Beni hayalcilikle damgalayacakların çıkacağını da biliyorum. Ancak benim hayalim, İslam'ın hayalidir. Ben İslam'dan daha hayalci değilim. 

     Hendek Savaşı'nda Müslümanlara İstanbul'un fethedileceğini haber veren Efendimizin bu müjdesi, o gün için bir hayal değil miydi?" Sayfa 262.

     "İslam ülkelerindeki halkların damarlarını kesseniz, akan kanlarında aynı sevgi ve imanın tüttüğünü görürsünüz. O kadar çok ortak noktaları vardır ki bunlar ancak kardeşlerde olabilir. 

     Bu kadar mükemmel ve uygun malzemeyi hazır bulup da ortaya muhteşem bir sosyal, siyasi bir yapı dikmemek için ya sonuna kadar beceriksiz ya da hain olmak lazımdır." Sayfa 264.

     "Talancı ve yağmacı Batılılar, tarihin en büyük teröristi olan Yahudiyi tüm dünyaya barışçı gösterip, yurtları ellerinden alınan Müslümanları terörle eşdeğer kabul ettirmeyi başarmışlardır.

     Bir yabancı millet gelip vatanınızı zorla elinizden alsa, nesiller boyu kanınızı akıtsa, vatanı yeniden kurtarmak için ne yapmazdınız? Dünya kamuoyunun sizi terörist ilan etmesi doğru olur muydu? Hele kendi din kardeşleriniz sizi terörist olarak niteleselerdi duygularınız ne olurdu?" Sayfa 270, 271.

     "Vah Batıcılığı bir din olarak kabul edip; 'bu Batıda böyledir, şu şöyledir' diye Allah'ın kitabından ayet okur gibi deliller getiren, Batıyı bir hipotez olarak beyninin dibine yerleştirmiş olan, benim saf aydınım, politikacım, gençliğim vah!" Sayfa 288.

     "Komünizmin bir ütopya olduğunu anlamak için insanlık 73 yılın harcadı. Onu Kapitalizmin doğru ve hak olmasının yıktığı sanıldı. Aslında bu, bir yanlışın öteki yanlışı alt etmesinden başka bir şey değildi." Sayfa 311.

     "Vah Yasin suresindeki şehrin ötesinden koşarak gelen (imanı ve Allah'ın elçilerini savunma uğruna taşlanıp boğazlanan) adama, vah kabir taşlarının dibine oturmuş yahut da evlerde toplanmış 'Yasin okumak diye' ucuz bir ibadeti icat etmiş olan dindarlara ve din anlayışına!" Sayfa 363.

     "İmanını yitirmiş, karanlıklar içinde el yordamı ile ne olduğunu da bilmediği bir şeyler arayan adam diye tarif ediyorum ben aydını. Genç nesilleri uçsuz bucaksız şüphe çöllerine çeken, tefrika ve bölücülük ırgatı. Karmaşa vurgunu yemiş, tam bir şaşkın.

      Aydın, fikir hayatımızda her şeyiyle bitirilmeli, münevver adam kavramı iş başında çağrılmalıdır." Sayfa 382.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen. Ayışığı Kitapları-Kitabevi, 2012.     "Yıllar sonraki bu ikinci baskıda, artık İslam'ın yegane medeniyet olduğuna sadece inanmıyorum; bunu biliyorum da." Önsöz      "Teknik, akli (hikmetle ilgili) bir olgu değildir. Basit olarak elde edeceğimiz mal ve hizmetleri çok karmaşık, çok işlemli bir sürecin sonunda elde etmeyi dayatır. Konforu gözeten bir maliyet. Şansınız yaver giderse bir buçuk saatte vapurlardan akıncılar gibi inip, bulduğunuz otobüsle işinize yetişirsiniz. Kısa zamanda uzun yolları kat etme imkanı veren teknik, işinizi uzak diyarlara sürmüştür. Kilolarca çamaşırı en çok beş saatte, beliniz kopmadan, ayağınıza dere suyu değmeden yıkar, kurutur, ütüler ama bir tek esvab (giysi) sahibi insanların kanaatini vermez." Sayfa 8.      "İç ve dış savaşlar, afetler, helak, eski uygarlıkların çöküşünün gerçek sebebi değildir. Gerçek sebep, uygarlıkların kendilerini yok edecek denli ağır ifsad ve bozguncul

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu. Nehir Yayınları, 1988.      "İslamın yalnızca ruhi ve ahlaki ilkeler manzumesi olarak algılanmaya başlanması ile birlikte, İslami kişilik büyük bir parçalanmaya maruz kalmıştır. Bu olay sadece kişiliğin parçalanması ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda din bütününün de parçalanması sonucunu doğurmaktadır." Sayfa 13      "Laik sistem, İslami iklimin toplumsal hayata sirayetine kesinlikle müsamaha etmemektedir. İslami iklim ancak kapalı kapılar ardında teneffüs edilebilmektedir.         Yaşadığımız toplumda İslam'ın somut hedeflerini açıklamak bir tür çılgınlık ya da delilik sayılmaktadır. İslam'ın somut hedeflerini açıklamak isteyen Müslümanlara değil kafirler, Müslüman yığınlar bile pek iyi bir nazarla bakmamaktadırlar." Sayfa 14.      "Modern dünyada, İslam'ın sınır ve sorumluluklarını emperyalistler belirlemeye çalışmaktadırlar." Sayfa 15.      "Modern dünyanın tüm kurumları yalnızc

Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi- Mustafa İslamoğlu

   Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yayıncılık, 1.Baskı-Nisan 2012.    "(Allah) İnsanı yaptıklarına mecbur değil yaptıklarından mes'ul tuttu. Bunun için Hesap Günü takdir etti ve hesap soracağını bildirdi. İyiliklerine ödül, kötülüklerine ceza takdir etti. Böyle yapmakla insana, hayata, ölüme, dünyayı ve ahirete anlam ve değer kattı.  (Peygamber) ' Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık ' (6:148) diyen, şirklerini bile Allah'a isnat ederek kaderci bir geleneğin önüne gerilip, ' Herkes kendi işlerinin rehinesidir. '  (74:38) Kur'an'i şiarını yüceltti. Allah'a güvenerek yatmayı değil,  Allah'a güvenerek yapmayı öğretti." Sayfa10.       "...Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi, hazine değerinde bir metindir...Metin 'tarihi' olsa da metinin ele aldığı konu 'tarihi' değil oldukça günceldir. O konu, günümüz müslümanlarının kafasının hayli karışık olduğu kader konusudur