Ana içeriğe atla

Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi- Mustafa İslamoğlu

  


Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yayıncılık, 1.Baskı-Nisan 2012.


   "(Allah) İnsanı yaptıklarına mecbur değil yaptıklarından mes'ul tuttu. Bunun için Hesap Günü takdir etti ve hesap soracağını bildirdi. İyiliklerine ödül, kötülüklerine ceza takdir etti. Böyle yapmakla insana, hayata, ölüme, dünyayı ve ahirete anlam ve değer kattı. 
(Peygamber) 'Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık' (6:148) diyen, şirklerini bile Allah'a isnat ederek kaderci bir geleneğin önüne gerilip, 'Herkes kendi işlerinin rehinesidir.'  (74:38) Kur'an'i şiarını yüceltti. Allah'a güvenerek yatmayı değil, Allah'a güvenerek yapmayı öğretti." Sayfa10.

      "...Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi, hazine değerinde bir metindir...Metin 'tarihi' olsa da metinin ele aldığı konu 'tarihi' değil oldukça günceldir. O konu, günümüz müslümanlarının kafasının hayli karışık olduğu kader konusudur. Günümüz müslümanlarının 'kader inancını' Kur'an'dan başka her kaynak şekillendirmiş görünmektedir. Bu risalenin önemi de işte tam bu noktada ortaya çıkmaktadır." Sayfa 11.
     
     "Kendimizi özellikle de imanımızı Kur'an'a arz edelim. Zira Kur'an'ın tasdik ettiği iman, Allah'ın tasdik ettiği imandır. Allah'ın tasdik etmediği akide sadece yüreğe yük değil kendisinden dolayı hesaba çekileceğimiz bir vebaldir." Sayfa 14.

     "Muaviye, Emevi ailesinin iktidarının Allah'ın kaza ve kaderi olduğunu,  kendilerine karşı gelmenin Allah'ın kaza ve kaderine karşı gelmek olduğunu söylüyordu. Bu tezi,  devletin resmi görüşü haline getirdi." Sayfa 29.

     "Kader konusunda insanların iki kutba ayrılmasının tarihi çok eskilere, hatta insanın yaratılışına kadar gider. Tarihte 'Özgür iradeye karşı kaderciliği ilk kim savunmuştur?' sorusuna Kur'an; 'Şeytan' cevabını veriyor. Üstelik şeytan, kaderci tezini Allah'a karşı savunuyor: 
'Rabbim madem Sen beni yoldan çıkardın, ben de dünyada onlara (günahı) süsleyeceğim ve topunu yoldan çıkaracağım.' (Hicr 15:39 ve Araf 7:16)

     "Adem'i şeytandan ayıran fark buydu. Yoksa ikisi de günah işlemiş ve asi olmuştu. Fakat Adem davranışının ahlaki sorumluluğunu kabul etmiş ve adam olmuş. İblis ise davranışının ahlaki sorumluluğunu kabul etmeyip Allah'ı suçlamış ve Şeytan olmuştu. Adem, hür iradesiyle yaptığı tercihin sonucu olan. davranışının ahlaki sorumluluğunu kabul ettiği için tevbe etmişti. İblis ise tercihinin sorumluluğunu Allah'a yıktığı için Allah'ı suçlamış, dolayısıyla tevbe de etmemişti." Sayfa 33.

     "İmam Cafer'e sorulduğunda, o şöyle der: 'Kulu yaptığından dolayı kınayabildiğin fiil, kulun kendi fiilidir. Kulu kınayamadığın fiil ise Allah'ın fiilidir." Sayfa 36.

     "Halife Hz.Ömer'e bir hırsız getirilir. Hz. Ömer 'niçin çaldın' der. Hırsızın cevabı Kur'an'ın haber verdiği cahiliye kader anlayışıyla tıpa tıp aynıdır: 'Allah'ın hakkımdaki kaza ve kaderi böyle olduğu için çaldım.' Hz Ömer'in zihni gibi sözü de keskindir: 'Ben de senin elini Allah'ın kaza ve kaderiyle kesiyorum.' Ayrıca hırsıza bir de sopa vurulmasını emreder. 'O niçin' diyenlere, 'Allah'a iftira ettiği için' cevabını verir. 

     Hz. Ali'nin kader anlayışını da Kur'an inşa etmiştir. Nehcu'l Belağa'nın 78.sözünden aktaralım: 'Bize Şam yolculuğumuzun Allah'ın kaza ve kaderiyle olup olmadığını bildir.' diyen adama şöyle der: 'Yazıklar olsun sana! Sen kaza ve kaderin, kişinin irade özgürlüğünü elinden aldığını mı düşünüyorsun? Eğer durum sandığın gibi olsaydı ceza ve mükafatın, müjde ve uyarının, emir ve yasağın hiçbir anlamı kalmazdı. Allah günah işleyeni kınamaz, iyilik yapanı övmezdi. İyilik yapan kötülük yapandan üstün sayılmaz, kötülük yapan iyilik yapana nazaran kınanıp yerilmezdi." Sayfa 91, 92.

     "İnsan kalkar birini öldürür. Sonra da buna gerekçe olarak 'kaderi' gösterirse Allah'a iftira etmiş olur. Allah masum bir cana kıymayı yasaklamıştır. Allah'ın yasakladığına kader demek şunu demektir: Allah kulunu arştaki kitabıyla cinayete mahkum etmiş, ama arzdaki kitabıyla (Kur'an) yasaklamış. Bu çelişkidir. Allah'a iftiradır. Allah aynı şeyi hem yasaklayıp hem de kulunu ona mahkum ve mecbur etmez." Sayfa 99.

     "... (Kur'an'da Kader kelimesinin geçtiği) Bütün bu ayetler Allah'ın kainat, insan ve olaylar için bir ölçü ve yasa koyduğuna delalet eder. İlahi kader ile kastedilen, hiçbir şeyin gelişigüzel, ölçüsüz ve hesapsız olmadığı hakikatidir. Kadere imanın hakikati, Allah'ın hiçbir şeyi gelişigüzel yaratmadığına, her şeyi bir ölçü ve yasaya bağladığına iman etmektir." Sayfa 101

     "Allah külli irade sahibi, insan cüzi irade sahibidir. İnsana cüzi iradeyi Allah vermiştir. Alemdeki her şey Allah'ın takdiriyledir. Alemlerin rabbi olan Allah iradesiz varlıklara 'statik kaderi' iradeli varlıklara da 'dinamik kaderi' takdir etmiştir. 

     İnsana irade vermesi de Allah'ın takdiridir. İnsan iradesini kullandığı zaman,  Allah'ın takdirine göre hareket etmiş olur. İşte bu yüzden, iradesinin alanına giren her hususta insanın kaderi; seçmektir. Allah'ın insana seçme yeteneği anlamına gelen irade verdiğini kabul edip de sonra insanın iradesini işlevsiz bırakıp onun yerine Allah'ın seçtiğini söylemek abestir. Allah'ın takdirini asıl inkar budur." Sayfa 111,112.

     "Peki 'iyilikle kötülük bir olmaz..." (Fussilet 34) demek, ne demektir?
     Bunu demek, 'insan yaptığı iyiliklerin de kötülüklerin de sorumlusudur' demektir. Yine 'Allah insana iyilik ve kötülüğü yaptıran değil, Allah insanı yaptığı iyilik ve kötülükle hesaba çekendir' demektir. Tersi de geçerli: İnsanı yaptıklarından mes'ul değil, yaptıklarına mecbur bilmek iyilikle kötülüğü aynı kefeye koymaktır." Sayfa 131.

     Hz.Musa da amelinin sorumluluğunu üstlendi. Elinden bir kaza cinayeti çıktığında 'bu Allah'ın bana yazdığı bir kaderdir' demedi. Aksine 'ben kendime zulmettim' dedi ve tevbe etti. (28:15)

     Hz.Musa elinden çıkan kaza cinayetinin hemen ardından 'Ben kendime zulmettim' demeden hemen önce bir başka şeyi söylemişti: 'Bu şeytanın işidir.' (28:15)

     Sual: Hz.Musa'nın bu davranışı sorumluluğu bir başkasına yıkmak sayılır mı?

     Cevap: Asla. Eğer böyle olsaydı, bunun hemen ardından 'Ben nefsime zulmettim' deyip  Allah'tan bağışlanma talebinde bulunmazdı. Şer, günah, kötülük ve hatayı Şeytana nisbet etmenin iki gerekçesi olabilir.:

1. Bunlar Allah'a hamledilmez. Zira Allah'ın bir ismi de Hayr'dır (12:64, 20:73). Hayr olan Allah şerri murad etmez. Sevabı emreden Allah günahı kader yapmaz. İyiliği emredip de kötülüğü kader kılmaz. Şer ve kötülüğün şeytana hamledilmesi Allah'ı bu tür şeylerden tenzih içindir.

2.Kur'an'ın günahkar insana gösterdiği bu yöntem, muhteşem bir nükteyi barındırmaktadır. Zımnen: Ey günahkar insan! Kendini günahınla aynılaştırma. Günah senin asli bir unsurun değildir. O sana arız olmuş bir kirdir. Yıka ve at. O sana değil şeytana yakışır." Sayfa 135, 136.

     "Hayrı, iyiyi ve sevabı Allah'a nisbet etmek de şerri, kötüyü ve günahı Allah'a nisbet etmemek de Kur'an'ın edebi ile edeplenmektir." Sayfa 145.

     "Sual: 'Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunan herkes toptan iman ederdi' (Yunus 99) ayetinde, lafzen olmayıp sözün akışında bulunan devam cümlesi nedir?
     Cevap: '...fakat dilemedi' cümleciğidir.

     Evet, eğer Rabbimiz dileseydi bunu yapmak ona çok kolaydı. Fakat bizim Rabbimiz irade ve kudretini keyfince kullanan bir Rab değil sünneti, yasası, ilkesi, prensibi olan bir Rab'tır. 

     Sual: Eğer bunu dilemediyse onun yerine neyi diledi?
     Cevap: Hidayeti dileyene hidayeti vermeyi diledi. Herkesin yüreğini açıp oraya imanı koymak yerine, herkese doğru yolu bulabileceği bir akıl, irade ve vicdan verdi. Bu altyapının üzerine bir de peygamberler ve vahiyler gönderdi. Bütün bunlar Allah'ın rehberliği/hidayetidir. Eğer insan Allah'ın rehberliğine tabi olursa doğru yolu bulur. Yok, Allah'ın rehberliğini reddederse o Allah'ın kendisi için olan takdirini reddetmiş sayılır. Tercihinin sonuçlarına da katlanır." Sayfa 156.

     "Hayr Allah'ın Kur'an'da geçen ismidir. Kur'an'da Hayr 20'ye yakın ayette Allah'a isnat ve izafe edilir. Fakat şer kelimesi 30 yerde kullanıldığı halde Allah'a isnat ve izafe edilmez." Sayfa 168.

     "Eğer kullarını davranışlarında özgür bırakmak yerine önceden belirlediği davranışlara mecbur ve mahkum etseydi kullarından 'teklif' yani 'sorumluluk' kalkardı. Kulluk yükümlülüğü düşerdi. İman ile inkar, hak ile batıl, sevap ile günah, iyilik ile kötülük, maruf ile münker arasında fark kalmazdı. Allah'ın emir ve nehiylerine uymak ile uymamak eşit olurdu. Bu takdirde imtihanın lüzumu kalmazdı. İrade ve aklın veriliş hikmeti yok olurdu.

     Eğer öyle olsaydı, dua etmek abes olurdu. Hatta dua etmek Allah'ın kaza ve kaderini değiştirmesini istemek, ona razı olmamak ve karşı çıkmak olurdu. Oysa bizden dua etmemizi isteyen bizzat Allah'tır. Eğer dua ile değişecek bir şey yoksa neden dua etmemiz istenmektedir? Neden Allah 'bana dua edenin duasına icabet ederim' buyurmaktadır? Bu takdirde kullarının duasına icabet eden Allah onlar için yazdığı kaderi mi bozmaktadır?..." Sayfa 183

     "Allah görünen ve görünmeyen iradesiz varlıkların kaderini koyduğu yasalara tabi kılmıştır. Vahiy o yasalara 'Allah'ın sünneti' 'Sünnetullah' adını verir. Allah'ın sünnetinde asla bir değişme ve bozulma olmaz. İradesiz bir varlığın tabi olduğu kader Sünnetullah'tır. Buna 'statik kader' adını verebiliriz. 

     İnsan gibi iradeli varlıklara gelince:

1.İradeleri dışında kalan olaylar ve durumlar: İnsanın DNA'sı, RNA'sı, kan grubu, gen haritası, rengi ve boyu gibi birçok husus, iradesinin dışında gerçekleşir. Bunlar da tıpkı yukarıdakiler gibi Allah'ın sünnetine ve takdirine bağlıdır. 

2.İradelerinin alanına giren olaylar ve durumlar: Allah iradeli eylemlerin kaderini, emanet ettiği iradeye bağlamıştır. İradenin kendisi Allah'ın kaderidir. İnsan iradeli eylemlerinden sorumludur. Onu sorumlu tutan da iradeyi ona emanet eden Allah'tır. İradeli eylemler alanında insanın kaderi seçmektir. Buna da 'dinamik kader' adını verebiliriz." Sayfa 189.

     "...O, akıl ve irade ile imtihan ettiği insanın emeğine saygı duyandır: 
 'İnsan için sadece çalışmasının karşılığı vardır.' (Necm 53:39).

Bu blogdaki popüler yayınlar

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen. Ayışığı Kitapları-Kitabevi, 2012.     "Yıllar sonraki bu ikinci baskıda, artık İslam'ın yegane medeniyet olduğuna sadece inanmıyorum; bunu biliyorum da." Önsöz      "Teknik, akli (hikmetle ilgili) bir olgu değildir. Basit olarak elde edeceğimiz mal ve hizmetleri çok karmaşık, çok işlemli bir sürecin sonunda elde etmeyi dayatır. Konforu gözeten bir maliyet. Şansınız yaver giderse bir buçuk saatte vapurlardan akıncılar gibi inip, bulduğunuz otobüsle işinize yetişirsiniz. Kısa zamanda uzun yolları kat etme imkanı veren teknik, işinizi uzak diyarlara sürmüştür. Kilolarca çamaşırı en çok beş saatte, beliniz kopmadan, ayağınıza dere suyu değmeden yıkar, kurutur, ütüler ama bir tek esvab (giysi) sahibi insanların kanaatini vermez." Sayfa 8.      "İç ve dış savaşlar, afetler, helak, eski uygarlıkların çöküşünün gerçek sebebi değildir. Gerçek sebep, uygarlıkların kendilerini yok edecek denli ağır ifsad ve bozguncul

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu. Nehir Yayınları, 1988.      "İslamın yalnızca ruhi ve ahlaki ilkeler manzumesi olarak algılanmaya başlanması ile birlikte, İslami kişilik büyük bir parçalanmaya maruz kalmıştır. Bu olay sadece kişiliğin parçalanması ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda din bütününün de parçalanması sonucunu doğurmaktadır." Sayfa 13      "Laik sistem, İslami iklimin toplumsal hayata sirayetine kesinlikle müsamaha etmemektedir. İslami iklim ancak kapalı kapılar ardında teneffüs edilebilmektedir.         Yaşadığımız toplumda İslam'ın somut hedeflerini açıklamak bir tür çılgınlık ya da delilik sayılmaktadır. İslam'ın somut hedeflerini açıklamak isteyen Müslümanlara değil kafirler, Müslüman yığınlar bile pek iyi bir nazarla bakmamaktadırlar." Sayfa 14.      "Modern dünyada, İslam'ın sınır ve sorumluluklarını emperyalistler belirlemeye çalışmaktadırlar." Sayfa 15.      "Modern dünyanın tüm kurumları yalnızc

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca

Günümüzde Tasavvuf ve Tarikat Anlayışı-Cahide Merziye Karaca. Bilge Yayıncılık, 2010.      "Peygamberimizin inziva hayatı yaşamaması ve bunu teşvik etmemesi Kur'an'ın bir öğüdüdür. (Hadid27)". Sayfa 23.      "Nasıl iyi kul olunur sorusunun cevabı Peygamberimizin yaşantısında gizlidir. Başka yol ve metotlar peşinde koşmak, Peygamberimize saygısızlıkla beraber Kur'an'ın tavsiye ettiği yoldan daha iyisini bildiğini iddia etmek gibi, cahilce ve cüretkarca bir tutum içine girmek demektir." Sayfa 25.      "İlk dönem tasavvufçulara göre Zühd; helalleri haram kılmak veya malı telef etmek değil, elde olana güvenmemektir. Allah'ın helal kıldıklarını kendine haram kılıp onlardan kaçmak değil, onlara fazla önem vermemektir.     İslam'ın ilk yüz yılındaki ashabın Kur'an ve Sünnet temelli yaşantısı, zühd hareketinin de temelini oluşturmaktadır." Sayfa 27.      "Tasavvufun sistemleşmesi ve kurallaşmasının yüzyıllar aldığı görü