Ana içeriğe atla

Nüzulünden Günümüze Kur'an ve Müslümanlar-Zeki Duman



Nüzulünden Günümüze Kur'an ve Müslümanlar-Zeki Duman. Fecr Yayınları, 4. Baskı, Aralık 2010


     "Ne yazık ki bugün Müslümanlar, özellikle milletimizden büyük çoğunluk, Kur'an'ın indirildiği dil olan Arapçayı bilmedikleri, Türkçe tefsirlerden de istifade etmedikleri için Kur'an'ı anlamadan okumayı yeterli görmekteler. O yüzden Kur'an okunurken onun içerdiği manaları bilmiyor ve onun yüceliğini idrak edemiyorlar. Tıpkı balı kavanozun dışından yalamak veya cevizin içini bir tarafa atıp da kabuğunu yemeye çalışmak gibi." Sayfa 13.

     "Kur'ansız Müslüman ve İslam aleminin olamayacağını, ondan istifadenin ancak onu anlayarak, okuyup öğrendiğini yaşamakla mümkün olabileceğini yine Kur'an vasıtasıyla anlatmaya çalıştık. Kur'an'ı anlama ve yaşama düşüncesi olmadan sırf sevap kazanmak ve onu da ölülere göndermenin, ücret mukabili okuyup sevabını satmanın; böylece Kur'an'ı bir ölüler kitabı ya da ticaret metaı haline getirmenin doğru olmadığını, hayata müdahil olmayan Kur'an tilavetinin Müslümanlara rehber olamayacağını, İslam'ın temel kaynakları vasıtasıyla açıklamak istedik." Sayfa 13.

     "Alt sınıflar olarak kabul edilen köleler, kadınlar, zayıf toplumlar, farklı ırk ve derililer, İslam'a girdikleri andan itibaren artık gerçek insan olduklarını bilmiş, mahrum edildikleri insanlığı ve hürriyeti doya doya yaşamaya başlamışlardır." Sayfa 15.

     "Aydınlanma çağı denildiğinde, Batının etkisiyle şu birkaç asır öncesini kasteden Müslüman alimler, eğer gaflette değillerse büyük yanılgı içerisindedirler.

     İslam'ın aydınlığı ve Rasulallah'ın rehberliğinde, yeryüzünün en medeni ve adil toplumu bundan 14 asır öncesinde vücuda getirilmişti." Sayfa 16.

     "İnsanı yaratıp halife unvanıyla yeryüzüne gönderen yüce Allah, onu; kendi yasaları ışığında ve tabiata koyduğu kanunlar çerçevesinde adalet prensibi ve güzel ahlaka dayalı güzel bir sistem kurmak ve bunu yeryüzünde hakim kılmakla görevlendirmiştir." Sayfa 17

     "İslam ülkelerinin veya başka bir ifadeyle halkı Müslüman olan ülkelerin, dünya nüfusunun beşte birinden fazlasına sahip olmalarına rağmen, dünya yönetimine ortak olma gibi ne bir düşünceleri ne de bu konuda tasarlanan ileriye dönük bir projeleri bulunmaktadır.

     Halbuki her millet ancak ideali kadar büyür.  Hiçbir ciddi ideale sahip olmayan toplumların, kendi varlıklarını devam ettirmeleri bile mümkün değildir." Sayfa 19.

     "İslam'da, Yahudilerin inançlarında olduğu gibi hiç kimse ırkı ve dini sebebiyle cenneti hak ederek doğamaz. Hiçbir insan, sadece ırkı sebebiyle Allah'ın sevgisini hak edemez." Sayfa 26.

     "İslam'da sosyal hayat; insan hakları, özgürlükler ve adalet ilkeleri üzerine oturtulmuştur. Fikir hürriyeti, vicdan hürriyeti, düşündüğünü açıklama ve inandığı biçimde yaşama hürriyeti, İslam'ın önemle üzerinde durduğu temel ilkelerindendir. Hatta inandığını yaşamayan, düşündüğü gibi olmayan, konuştuğu içindekinden farklı olan, yani sözü özüne uymayan kişiliksiz insanlar, görüntü itibariyle Müslüman da olsalar, Allah yanında muteber insan sayılmazlar." Sayfa 26.

     " 'Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan bir topluluk bulunsun' (Al-i İmran 104) ilkesi, Müslüman toplumlarda bu görevi yerine getirecek bir teşkilatın kurulması sorumluluğunu da onlara yüklemektedir." Sayfa 29.

     "Şayet yeryüzünde hakim din İslam ve otoriter güç de adalet vasfına sahip gerçek Müslümanlar olsalardı, dünyanın bazı bölgelerinde bugün yaşanmakta olan insanlık dışı cinayetler ve dramlar bu derece yaygın olmazdı." Sayfa 32.

    "Peygamber; 'Ne kadar Kur'an okuyan vardır ki Kur'an ona lanet eder' buyurmamış mıdır?

     Biz buna, özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde sırf para karşılığında üç İhlas, bir Fatiha, Yasin, Tebareke surelerini okuyup satanlarla ölü başında veya mezarlıkta taze okunmuş hatimlerimiz var diyerek ücret mukabili hatim satan Kur'an simsarlarının da dahil olduklarını düşünüyoruz." Sayfa 128.

     "Kaynağı Kur'an ile Hz Peygamberin sünneti olan İslam dini, asıl itibariyle birdir. Onun itikadi esasları, ibadet şekilleri ve temel ilkeleri bir olması gerekirken, nasıl oluyor da bir Türk İslam'ı, bir İran İslam'ı bir Hint İslam'ından söz edilebiliyor? Hele hele bu çeşitli İslamların mensupları, birbirlerinin Müslümanlığını reddedecek derecede bir ayrılık içinde bulunup temel naslarda dahi bir birlik sağlayamıyorlar.

      Maalesef acı bir gerçeğin ifadesi olan bu durum gösteriyor ki bugün yeryüzünde yaşanan İslam, Kur'an ve sünnetle genel çerçevesi çizilen gerçek İslam değildir. Bugün İslam diye yaşanmakta olan, asıldan uzaklaşılmış, bidat ve hurafelerle doldurulmuş, çoğunlukla Kur'an ve sahih hadislerle çelişen ve aşağı yukarı her millete ve gruba özel, gelenekçi yaşayış biçimleridir." Sayfa 271.

     "Bugün İsrail'de olduğu gibi, tüm kanunlarını, geleneklerini ve adetlerini dinden alan, Yahudilik benzeri bir din devleti biçimi yeryüzünde mevcut değildir. İslam ülkeleri adı verilenlerden hiçbiri, İslam dini ve esaslarına göre yönetilen ülkeler değiller. O yüzden bu devletlere ancak, halkı Müslüman olan ülkeler demek daha uygun olur.

     Anayasada tarifi yapılmayan, asli anlamından farklı bir biçimde yorumlanıp uygulanan bir laiklik anlayışı sebebiyle Türk milleti İslam'ı tam olarak yaşayamamaktadır.

    Oysa laiklik, dünya işlerini din işlerinden ayıran, dini olmayan devlet anlamındadır.

    Ülkemizde din, devlet işlerine karışmaz ama devlet, din işlerini yönetir de yönlendirir de." Sayfa 272.

     "Laik Türk aydınlarımız, %99'u Müslüman olan Türk milletinin sahip çıkıp, değer verdiği İslam'ın ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'i baştan sonuna kadar okuyup incelemiş değildir. Yani İslam'ın en önemli temel kaynağını doğru olarak ve yeterince tanımamaktadırlar. 

     Tenkit ettikleri, hatta toptan reddettikleri şeyi hiç bilmemektedirler. Genelde halkta görüp de beğenmedikleri şeylerdir, asıl kaynağından araştırıp karşı çıktıkları gerçek İslam değildir." Sayfa 275.

     "Halkının değerlerine böylesine yabanıl bir yaklaşımla bakan ve kendilerince onları eleştiren kimselerin, cahiliye döneminde hiç tanımadıkları halde Kur'an'a karşı çıkan kimselerden ne farkı vardır?" Sayfa 276.

     "Laik aydınların eleştiri konusu ettikleri husus, bazen müsteşriklere ait maksatlı ifadeler, bazen Kur'an'a veya Sünnete ait bir yorum, bazen de Müslüman bir şahsın sözü, işi ya da yaşantısıdır. Halbuki bir şeyin yorumu, o şeyin kendisi olamaz. Bir ülkede yanlış uygulanan  Laisizmin baskısı altında ve onun verdiği müsaade ölçüsünde yaşanan şey, adı İslam da olsa kendisi İslam değildir." Sayfa 281.

     "İslam, köle ve cariye meselesini asr-ı saadette tamamen insancıl bir anlam kazandırarak aşmışken, daha sonra geliştirilen kültürde bu konu, yeniden bir insanlık sorununa dönüştürülmüştür. Hatta başlı başına bir insanlık sorunu olan köle ve cariye sorunu, fıkıh ve hadis ile ilgili kaynaklardaki bilgilere bakılarak, İslam öncesi cahiliye dönemindeki anlayış ve uygulamalara yeniden dönüldüğü izlenimini bile verebilmektedir." Sayfa 287.

     "Özellikle Nur suresinin getirdiği yeni hükümlere rağmen, Rasulullah'ın bu ayetler gelmeden önce uyguladığı söylenen recm, bu (ilahiyat) fakültelerinde okutulan konulardan biridir. Oysa recm konusu etraflıca incelendiğinde, zannedildiği gibi olmadığı görülecektir." Sayfa 288.

     "Kur'an'ı öğrenme ve öğretme şekli tamamen Kur'an'ın lafzına yönelik olup, okuma, ezberleme ve bu konudaki ince talim esaslarına dayalı kıraat şeklinde olup, asr-ı sadette ve takip eden yıllarda olduğu gibi anlama ve uygulamaya yönelik bir okuma şekli değildir.

    Kur'an'ı öğrenen kimse, onu anlamak, kendisine rehber edinmek, günlük meselelerini halletmek ve geleceğini planlamak maksadıyla öğrenmez. Sırf sevap kazanmak, boş vakitlerini ibadetle değerlendirmek ve ölülerinin ruhunu şad etmek gibi maksatlarla Kur'an okurlar." Sayfa 293.

     "Özellikle kim Vakıa suresini her gece yatmadan önce okursa ona fakirlik isabet etmez. Her akşam namazından sonra Mülk suresini okuyan kimseye, o sure kıyamet gününde şefaat edecektir. Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi ise hiç şüphesiz Yasin suresidir. Kim Yasin'i okursa Kur'an'ı 10 kez okumuş olur, gibi surelerin faziletleri hakkında uydurma hadisler de inananların üzerinde etkili olmuştur.

     Sanki Kur'an, anlaşılmak ve yaşanmak için değil, sadece okunup sevap kazanmak için, bazı sureleri fakirliğe karşı bir önlem ya da  bir sermaye, ahiret hesabına karşı da kalkan olsunlar diye indirilmiştir. Halbuki bir insanın zengin veya fakir olmasının sebep ve hikmetleri Kur'an'da çeşitli yerlerde açıklanmıştır. Sadece Vakıa suresini okumak insanı zengin edecekse çalışmanın veya mülkün Allah'ın elinde olmasının ne anlamı kalır? Sayfa 295.

     "Müstesna ve mümtaz hafız-ı kelam olan kardeşlerin haricinde öyle hafızlarımız da vardır ki onlar ücret mukabilinde sevabını satıp, parasıyla geçinmeyi meslek edinmiş, bu yolda Kur'an'ı bir ticaret metaı haline getirmiş durumdalar.

     Bunlar için özellikle Ramazan ayında veya cenazede hatim güzel bir gelir kaynağıdır. Sivas, Kayseri, Konya yöresinde bir ramazan ayı içerisinde okuyup tamamlamak şartıyla 30, 40 hatta 55 hatim siparişi alan hafızlar vardır. Buna zaman nereden bulunur ve nasıl okunur şaşmamak mümkün değildir.

     Bilhassa büyükşehirlerimizde Kur'an simsarlarının bir kısmı, cahil ve gafil Müslümanların acılı günlerinin zaafından istifade ederek, mezarlıkta taze okunmuş Yasin satmaları, müşterinin ekonomik durumuna göre pahalı, orta, ucuz fiyattan hatimler pazarlamaları halkımız tarafından pek yadırganmamaktadır." Sayfa 296.

     "Her ibadette samimiyet temel ilkedir. İhlas, ibadetin sadece Allah için olması demektir. Ücretle yapılan ibadetler, riya kavramı içine girer. Riya da İslam'da haramdır. Sırf Allah için yapılması gereken ibadetlerden ücret almak kesinlikle haramdır." Sayfa 298.

     "Ölüler için Kur'an okumak, Resulallah ve sahabenin yaşadığı mutlu çağda tartışma konusu değildi. Çünkü o dönemde ölüler için Kur'an okumak, hatimler indirmek, sevabını ruhlarına bağışlamak diye bir gelenek yoktu.

      Mezhep imamlarımızdan İmam Şafi, İmam Malik ve İmam Ahmet, okunan Kur'an'ın sevabı kesinlikle ölüye gitmez demişlerdir. Çünkü kişi ölmüş, Allah'a kullukla imtihan süreci sona ermiştir artık." Sayfa 307.

     "Ölü için Kur'an okuyan hafız efendileri memnun etmek de adettendir. Dinimizde hediye almak da vermek de caizdir diyerek hediye adıyla veya Kur'an okuması karşılığı olarak değil, nefesini ve zamanını sizin için harcamış olması karşılığı gibi sahte yorumlarla Kur'an simsarlarına ücretleri ödenir.

     Acaba durum gerçekten öyle midir? Pek çok alimin söylediği gibi; ölüsü adına Kur'an okumamış olsaydı o şahsa hediye verilecek miydi veya Kur'an okuyan yahut hatim indiren kişi, kendisine ücret ya da hediye adıyla hiçbir şey verilmeyeceğini bilse yine de onun için Kur'an okur muydu?" Sayfa 309.

    "Bazı büyük bela ve musibetlerden kurtulmak, zararı def etmek için ilim heyetinin toplanıp 'Buhari Şerif okumaları', '1001 hatim indirmeleri', komadaki hastalar için 'ya ölür ya sağlığına kavuşur' diyerek '40 Yasin-i Şerif okumaları'. Bunların hepsi maalesef bugün ülkemizin çeşitli yörelerinde uygulanmakta olan Kur'an'dan yararlanma şekilleridir." Sayfa 321.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen

Azgelişmişlik Üstünlüktür-Lütfi Bergen. Ayışığı Kitapları-Kitabevi, 2012.     "Yıllar sonraki bu ikinci baskıda, artık İslam'ın yegane medeniyet olduğuna sadece inanmıyorum; bunu biliyorum da." Önsöz      "Teknik, akli (hikmetle ilgili) bir olgu değildir. Basit olarak elde edeceğimiz mal ve hizmetleri çok karmaşık, çok işlemli bir sürecin sonunda elde etmeyi dayatır. Konforu gözeten bir maliyet. Şansınız yaver giderse bir buçuk saatte vapurlardan akıncılar gibi inip, bulduğunuz otobüsle işinize yetişirsiniz. Kısa zamanda uzun yolları kat etme imkanı veren teknik, işinizi uzak diyarlara sürmüştür. Kilolarca çamaşırı en çok beş saatte, beliniz kopmadan, ayağınıza dere suyu değmeden yıkar, kurutur, ütüler ama bir tek esvab (giysi) sahibi insanların kanaatini vermez." Sayfa 8.      "İç ve dış savaşlar, afetler, helak, eski uygarlıkların çöküşünün gerçek sebebi değildir. Gerçek sebep, uygarlıkların kendilerini yok edecek denli ağır ifsad ve bozguncul

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu

Rahmanın Ayetleri Karşısında-Atasoy Müftüoğlu. Nehir Yayınları, 1988.      "İslamın yalnızca ruhi ve ahlaki ilkeler manzumesi olarak algılanmaya başlanması ile birlikte, İslami kişilik büyük bir parçalanmaya maruz kalmıştır. Bu olay sadece kişiliğin parçalanması ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda din bütününün de parçalanması sonucunu doğurmaktadır." Sayfa 13      "Laik sistem, İslami iklimin toplumsal hayata sirayetine kesinlikle müsamaha etmemektedir. İslami iklim ancak kapalı kapılar ardında teneffüs edilebilmektedir.         Yaşadığımız toplumda İslam'ın somut hedeflerini açıklamak bir tür çılgınlık ya da delilik sayılmaktadır. İslam'ın somut hedeflerini açıklamak isteyen Müslümanlara değil kafirler, Müslüman yığınlar bile pek iyi bir nazarla bakmamaktadırlar." Sayfa 14.      "Modern dünyada, İslam'ın sınır ve sorumluluklarını emperyalistler belirlemeye çalışmaktadırlar." Sayfa 15.      "Modern dünyanın tüm kurumları yalnızc

Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi- Mustafa İslamoğlu

   Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi ve Şerhi, Mustafa İslamoğlu, Düşün Yayıncılık, 1.Baskı-Nisan 2012.    "(Allah) İnsanı yaptıklarına mecbur değil yaptıklarından mes'ul tuttu. Bunun için Hesap Günü takdir etti ve hesap soracağını bildirdi. İyiliklerine ödül, kötülüklerine ceza takdir etti. Böyle yapmakla insana, hayata, ölüme, dünyayı ve ahirete anlam ve değer kattı.  (Peygamber) ' Eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık ' (6:148) diyen, şirklerini bile Allah'a isnat ederek kaderci bir geleneğin önüne gerilip, ' Herkes kendi işlerinin rehinesidir. '  (74:38) Kur'an'i şiarını yüceltti. Allah'a güvenerek yatmayı değil,  Allah'a güvenerek yapmayı öğretti." Sayfa10.       "...Hasan el-Basri'nin Kader Risalesi, hazine değerinde bir metindir...Metin 'tarihi' olsa da metinin ele aldığı konu 'tarihi' değil oldukça günceldir. O konu, günümüz müslümanlarının kafasının hayli karışık olduğu kader konusudur