Kur'an'ı Anlamamak Günahtır-Hasan Eker. Maruf Yayınları, Mayıs 2016.
"Bugün coğrafyamızda yaşayan ve kendilerini Müslüman olarak tanımlayan kimselerin çoğunun dini, maalesef bu şekilde kültüreldir. Yani bu ülkede doğup yaşamalarının sonucu oluşan bir kültürdür. Eğer bu insanlar başka bir coğrafyada yaşasalardı, bu defa oranın kültürünü/şeklini alacaklardı.
Bu insanların dini, Kitab'a ve dolayısıyla bilinçli bir tercihe dayanmadığı için, ya inandıklarını yaşamıyorlar ya da basit dünyevi menfaatler karşılığında kolayca terk edebiliyorlar. Hatta asla bir araya gelmeyecek davranışları, rahatlıkla bir araya getirebiliyorlar. Aslında bu hal, onların inanmadıkları halde inandıklarını zannetmelerinin resmidir. Çünkü inansalardı, yaşarlardı." Sayfa 9.
"İslam davetçilerinin görevi, insanları Allah ile tanıştırmaktır. Bunun yolu da Kur'an'dan geçer. Diğer bir ifade ile Allah'ı doğru tanımanın tek yolu Kur'an'dır. İslami çalışmalarının temelinde Kur'an olmayan insanların, Allah'ı doğru tanıma imkanları yoktur." Sayfa 12.
"Biz konuşurken muhatabımızın bizi dinlemediğini fark edince kızarız. 'Sen beni dinlemiyorsun, anlamak istemiyorsun' deriz. Peki Kur'an okumak Allah ile konuşmak olduğuna göre, O'nun ne dediğini anlama çabası göstermemek, bir nevi onu dinlememek anlamına gelmez mi? Ve bu hal, Rabbimizi kızdıran bir davranış olmaz mı?" Sayfa 19.
"Kafir, küfründen dolayı Kur'an'ı anlamıyor. Kur'an ona kapalıdır. Bu yüzden Kur'an, anlamsız şekilde sadece uzaktan bağırılan bir ses olarak geliyor. İnanan kimse ise anlamadan okuduğu için Kur'an ona da kapalı ve sadece uzaktan bağırılan ama güzel bir ses olarak geliyor.
Biri inanan, diğeri inanmayan olsa da sonuçta ikisi de Kur'an'ı anlamama noktasında buluşuyorlar." Sayfa 20.
"Kafirler Kur'an'ın anlaşılmasını engellemek için gürültü çıkararak Allah'ın kitabını manasız bırakırken (Fussilet 26), biz Müslümanlar da bu kitabı anlamadan, sadece lafzını okuyarak manasız bırakırsak, iyi niyetli yapıyor olsak dahi, Allah için düşünelim bakalım! Bu okuyuşumuz biz Müslümanlara mı hizmet eder, yoksa Kur'an'ın anlaşılmasını istemeyen kafirlere mi?" Sayfa 21.
"Kur'an insanlar için bir uyarıdır. Eğer Kur'an'ı anlamadan okursak, Kur'an insanları nasıl uyaracak? Anlamadan okuyarak, Kur'an'ın uyarıcılık işlevini yok etmiş oluyoruz. Hayatı yönlendirmesi ve düzenlemesi gereken Kur'an'ı hayattan çekip alıyoruz. Bu durumda Kur'an'ı hayatın içinde (!) ama kimseye karışmayan, hayatı şekillendirmekten uzak bir tapınak kitabı konumuna düşürmüş olmuyor muyuz?
Anlamı devre dışı bırakılan bir kitabın, olması ile olmaması arasında ne fark vardır, takdirlerinize bırakıyorum." Sayfa 23.
"Kur'an'ın, bireyin ve toplumun inanç ve sosyal hayatını düzenlemek için geldiğini ve bunun gerçekleşmesi için anlaşılarak okunması gerektiğini ve bu kitabın ölülere okunmayacağını söyleyenleri, neredeyse din adına aforoz edenler, dini afyon noktasına getirdiklerini farkındalar mı?" Sayfa 26.
"Kur'an'da kıssaların büyük bir yer tuttuğu bilinen bir gerçektir. Kıssalar, hisse almak için anlatılır. Bu yüzden, kıssaların tamamının ya içinde ya da sonunda 'Akıl sahibi olan ve düşünenler için bunda ibretler vardır' anlamında ayetler geçer. Anlaşılmayan bir sözden hisse almak mümkün değildir." Sayfa 28.
"Bir başka tuhaf şey de şudur: Yasin Suresinin 70. ayeti, bu kitabın yaşayanları uyarmak için indirildiğini söylerken, Müslümanlar bu kitabı hem anlamadan hem de ölmüşlerine okuyarak, bilinçsizce de olsa iki yönden ayete muhalefet ediyorlar." Sayfa 29.
'Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar' (Furkan 73).
Bir müslüman Kur'an'ı anlamadan okuduğunda, bilinçsizce de olsa ayetlere karşı sağır ve kör davranmış pozisyonuna düşmüş olmayacak mı? Ve düştüğü bu pozisyon, bir Müslümanın Kur'an'la olması gereken ilişkisine yakışıyor mu?" Sayfa 33.
"Siz konuşurken biri sizi dinler gibi yapar ama ne dediğinizle ilgilenmezse siz bunu hakaret saymaz mısınız? Hem Kur'an okuyacaksınız, hem Kur'an'ın (Allah'ın) ne dediğiyle ilgilenmeyeceksiniz. Böyle bir okumayı kim soktu Müslümanların kafasına?" Sayfa 35.
"Allah sizi, kendisine kulluk yapmak için yaratmış olsun ve bu kulluğun nasıl yapılacağına dair size bir yazı/kitap ulaştırsın ama siz Allah'ın ne istediği ile ilgilenmeyin. Sonra da 'Niçin şunları yerine getirmedin' denildiğinde; 'Ya Rabbi, benim bunlardan haberim yoktu. Ben senin kitabını devamlı saygıyla tekrar ederek anlamadan sevap kazanmak için okuyordum' deyin. Bu cevabımız, Allah katında bir mazeret olarak görülür mü?" Sayfa 45.
"Bugün Müslümanım diyenlerin çoğu, Allah'tan gelen mektubu bir kez bile anlayarak okumadan ölüp ölüp gidiyorlar. Allah korusun. Yarın Allah'a kavuştuğumuzda, Rabbimiz bize; 'Kulum, sana mektup göndermiştim, ulaştı mı?' diye sorduğunda; 'Rabbim. Evet, ulaştı. Ama bir kez bile açıp okumadım' veya 'Anlamadan okuyordum' diye cevap verdiğimizi düşünün. Ne kadar büyük bir ayıp. Ayıp da ne demek, günah!" Sayfa 49.
"Evinize gelen misafire hizmet ederken o, sanki siz yokmuş gibi keyfince hareket etse, mülkünüzde yok sayılmak sizin zorunuza gitmez mi?
Allah'ın mülkünde yaşayan bizleri düşünelim. Allah bizim dışımızdaki her şeyi bizim için yaratmış. Yani her şey bize hizmet ediyor. Hal böyleyken, bizlere bu imkanları sağlayan Allah'ı görmezlikten geleceğiz veya Allah var deyip, yokmuş gibi hareket edeceğiz öyle mi?" Sayfa 55.
"Kimi insanlar Allah'ı hayatlarına hiç karıştırmazken, çoğu insan da farklı oranlarda Allah'ı hayatlarına karıştırıyorlar Kimi %10, kimi %25, kimi %60 vb. Bana göre bunların hepsi eşittir, aralarında fark yoktur. Çünkü bunların hepsi insan ile Allah ilişkisinde ilişkinin sınırını kendileri belirliyorlar. Oysa bu ilişkiyi tek taraflı olarak Allah belirler, kul da O'na boyun eğer." Sayfa 63.
"Bugün kendilerini Müslüman olarak tanımlayan insanların çoğu beş vakit namaz kılmıyor, tesettürden uzak giyiniyor, faizli muamelelerle meşgul oluyorlar, birçok günahı rahatlıkla işleyebiliyorlar. Ama bunların hayatları Allah'tan tamamen kopuk değil. Elbette hayatlarında zaman zaman birtakım konularda İslam'a ait motifler görebiliyoruz. Onların bu halleri, Allah ile ilişkilerinde tek taraflı olarak kendilerinin belirleyici olduklarını gösteriyor ki bu asla gerçek bir imanla bağdaşmaz.
İnsanların çoğunun bu acı halini tercüme edecek olursak: 'Allah'ım, evet sen beni ve her şeyi yaratansın. Ben bunu kabul etmişim ama beni yarattın diye ikide bir hayatıma karışayım deme. Ben ne zaman istersem o zaman hayatıma karışırsın. Kısaca benim izin verdiğim kadar bana Rabb'lik yaparsın.' Haşa" Sayfa 63, 64.
"Biz insanlar, misafirlikte kaç defa ikram gelirse o sayıda teşekkür eder ve o oranda ikram sahibine minnet duyarız. Şu dünyada yaşarken, Kerim olan Rabbimizin ikramlarını, nimetlerini saymaya kalksak sayamayız. Kısacası Rabbimizin nimetleri üzerimizde kesintisiz devam ediyor. Madem kesintisiz nimet var, o halde teşekkür (kulluk) da kesintisiz olmalı değil mi?" Sayfa 70.
"Resulullah'tan sonra, özellikle zalim sultanlar döneminde amelde problemler çıkmaya başladı. Zalim sultanlar başta olmak üzere, birçok kimse Müslüman olduklarını söyledikleri halde İslam'a aykırı işler yapıyorlardı. İşte böyle bir zeminde, 'ısrarla işlenen günahlarla Müslümanlık bir arada olur mu?' sorusundan hareketle bir iman-amel tartışması başladı. Amel, imandan bir cüz müdür, sorusuyla başlayan bir süreç, amel-imandan bir cüz değildir cevabı ile şekillendirildi. İman ettim dedikleri halde her türlü günahı işleyebilen zalim sultanların gölgesinde yapılan bu tartışma tabii ki onların lehine sonuçlanacaktı.
İşte bu şartlarda ortaya çıkan amel imandan bir cüz değildir görüşü, maalesef o günden beri İslam coğrafyasında yaygınlık kazandı. Bu yüzden, nasıl yaşıyorsan yaşa, eğer 'Ben de Müslümanım' diyorsan öylesindir. Yeter ki 'Ben iman ettim' de. Ondan sonra ne yaparsan yap, imanına zarar vermez. Çünkü amel, imanın bir parçası değildir. Maalesef iş bu noktaya geldi.
Bana göre İslam tarihindeki en büyük kırılma budur. Amel imandan ayrıştırıldıktan sonra, İslam bir yaşam tarzı olmaktan çıktı. Müslümanlıkla her türlü günah bir araya getirilir oldu. Müslümanlar da melek olmadıkları için büyük-küçük günah işleyebilirler, ancak ısrarla sürdüremezler. Çünkü Rabbimiz; 'Onlar işledikleri günahlarda bile bile ısrar etmezler.' (Ali İmran 135) buyururken, cehennemlikler için de 'Onlar büyük günahlarda ısrar ediyorlardı.' (Vakıa 46) buyuruyor." Sayfa 104, 105.
"Bir insan, hayatında olmasa da hayatın pekala yürüyeceği şeyleri (ev, araba vb) hayatın olmazsa olmazları haline getirip, iman ettiği değerleri bile çiğneyerek bunları elde etmeye çalışıyor ve elde ettiğinde de içinde bir haz duyuyorsa ben böyle bir şeye 'modern tapınma' derim." Sayfa 115.
" 'Her biri ömrünün bin yıl olmasını ister.' (Bakara 96).
Kendi zamanlarının Müslümanları olan İsrailoğullarının ne hale geldiklerini görüyor musunuz? Müslüman oldukları halde, müşriklerden daha ileri derecede insanların en hırslıları olarak bu hayata kendilerini kaptırmışlar. Bir insan hem Müslüman olacak, hem de bu hayata bu kadar düşecek. Mümkün değil, iki hal bir arada olmaz." Sayfa 117.
"Çoğunun kitap okumadığı, hevalarına uyarak yaşadığı, şirke batmış bir toplumun beğenisini kazanmaya çalışmanın, Allah katında neye mal olacağını takdirlerinize bırakıyorum." Sayfa 142.
"İnsanlar Allah ile ilişkilerinde keyfi davranıyorlar. Allah'ın buyruklarından istediklerini alıyor, istediklerini bırakıyorlar. Hem de bunu diledikleri zaman yapıyorlar." Sayfa 146.
"Ne gariptir ki sana hayat ve kuvvet bahşetmek üzere indirilmiş olan bu kitap, kolayca ölesin diye ölüm anında okunuyor sana. Çabuk ve kolay ölmen için." Sayfa 150.
"Hele bir takım hocaların, dini program adı altında, dekolte giyimli bayanlarla oturup din, iman ve ahlak vs şeyleri konuşmaları yok mu?" Sayfa 150.
"Dualarına Allah ve Peygamber ile başlıyorlar, tağutları ve zalimleri hayırla anarak bitiriyorlar. Allah diye başlayarak insanları dolmuşa bindirip, sonra da götürüp tağut ve zalimlerin durağında indirmek sahtekarlık değil midir?" Sayfa 155.
"Ne yazık ki biz İslam'ı bir ideoloji haline getirdik. İslamı, bir parti programı gibi, ancak iktidara gelindiğinde uygulama şansı olan bir tüzük olarak algıladık.
Bunları söylerken yanlış anlaşılmasın. Geçmişte bazı islamcıların söylediği gibi; 'İslam'ın devlet talebi yoktur' iddiasında bulunmuyorum. Elbette İslam'ın devlet talibi vardır. Çünkü İslam, Müslümanlar üzerinde Müslüman olmayanların velayetini (yönetimini) kabul etmez. Ayrıca İslam, Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenleri zalimler, fasıklar ve kafirler olarak niteler. Bundan dolayı, bir İslam'ın devlet talebinden asla vazgeçmeyeceğiz ve bunu ölünceye kadar talep edeceğiz. Ama bu böyledir diye, biz müslümanca yaşamayı iktidar olmaya erteleyemeyiz." Sayfa 228, 229.