Kemalizm Laiklik Şehitlik-Mehmet Pamak. Maruf Yayınları, 2.Baskı, Ağustıs 2016.
"Kemalist sistem açısından en büyük suç, yaptığı bütün baskı ve zulümlere rağmen, hala kendisinden korkmadan özgürce düşünce üreten ve bu düşüncelerini iki yüzlülük yapmadan açıkça ifade edebilen birilerinin çıkmasıdır.
Kemalist sistem, zulmün her türünü ve her boyutunu azgınca kullanıp zulüm ederek, şiddet ve terörü de en acımasız tarzda kullanarak, halkına din, kültür, kimlik ve medeniyet değiştirmeyi dayatmış bir sistemdir.
Kemalist düzenin 80 yıllık ömrünün neredeyse yarıdan fazlası sıkı yönetim, olağanüstü hal ve darbe süreçlerinde geçmiştir." Sayfa 23.
"Kur'an'ı kapatın kadını açın' tavsiyesine muhatap olup, kuruluştan itibaren de sürekli 'Kur'an'ı kapatmayı ve kadını açmaya' çalışan, sonuç olarak Allah'ın tesettür emri dahil İslam şeriatına, Kur'an'ın öğrenilip yaşanmasına savaş açmış bulunan Laik Kemalist kadroların, hala Müslüman olduklarını da iddia etmeyi sürdürmeleri, kendileri adına gerçekten utanılması gereken bir çelişkidir.
Laik Kemalist sistemin, İslam hükümlerinin egemen kılınmasına karşı düşman bir konumu tercih ettiği ve İslam'ın bireysel hayata taşınıp yaşanmasından bile rahatsız olduğu halde iki yüzlülük yaparak, yine İslam'a ait Şehitlik kavramını hem de İslam'ın en küçük yansımasına bile tahammül edemediği kamu alanında pervasızca kullanarak dini istismar ettiğini söylemiştim." Sayfa 26.
"Aslında ülkeyi yöneten oligarşinin uluları bile, Kemalist düzen uğrunda ölenlerin şehit olduğuna samimiyetle inanmıyorlar. Eğer inanıyor olsalardı, onların da kendi çocuklarını ölüm hattına göndermekte tereddüt etmemeleri gerekmez miydi?
Ölenlerin ailelerini TV'lerde sürekli izliyoruz. Hemen hemen tamamının anneleri ya da eşleri örtülü, babaları sakallı ya da muhafazakar, fakir, mazlum insanlar. Neden şehit dediklerimizin arasında tesettür düşmanı bir bakanın, bir generalin veya bir profesörün çocuğu yoktur? Neden aralarında ülkenin kaymağını yiyen, bankaları talan eden, ihaleleri kapan, kredileri götüren büyük sermaye veya medya patronlarının ya da yakınlarının çocukları yoktur?" Sayfa 31.
"Ulus devlet, Türk Ulus Devleti, veya Kürt Ulus Devleti. Bu iki anlayış da Batının ürettiği, kavmiyetçiliğe dayalı anlayışlardır ve bir kavmin diğer kavimlere, kendi kavmi kimliğini dayatması sonucunu doğurur ve zulmü getirir. Onun için, biz bunun ikisinin de yanlış olduğunu, bir Müslüman olarak, ancak İslami bir yönetimi kabul edebileceğimizi ve ümmet bilinciyle Türk ve Kürt halklarının kardeşliğini savunmamız gerektiğini bütün kitaplarımızda yazdık, vurguladık." Sayfa 61.
"Şirkle hükmedilen ve batıl sistemlerle yönetilen hiçbir vatan ve devlet, laik, demokrat ya da despot şirk sistemlerini temsil eden hiçbir bayrak, bir Müslümanın uğrunda can feda edeceği bir değer değildir ve bunlar uğrunda ölenler de asla şehit olamazlar.
Bu tür bayrak, vatan ve devlet gibi şiar ya da kurumlara, şirk sistem ve otoritesini temsil ettikleri halde sahip çıkan müslümanlar bakımından, akidevi yönden sakıncaların yanında diğer bir sakınca daha vardır. O da bu kesimlerde giderek tevhidi netliği, istikameti yok eden bir dönüşümün yaşanması ve bu batıl şiarların temsil ettiği mevcut sistemle uzlaşma ve uyum arayışının ortaya çıkmasıdır. Sonuçta bu kesimler sistem içi görece iyileşme getiren ehveni şer'in peşine takılarak, tevhid-i istikametten sapan yönelişlere doğru savrulmaktalar." Sayfa 229.
"Körfez Savaşı'nda, ABD askerleri arasında savaş sırasında bile 5 vakit namazını kılan 'Müslüman(!)' askerlerin bulunduğu basında yer almıştı. Bu askerlerin ABD savaş gemisinde namaz kılarken çekilen fotoğrafları da yayınlanmıştı. Üstelik ABD ordusu, T.C ordusuna nazaran en azından insan hakları adına İslam'a ve Müslüman askerlere daha sıcak davranmakta, namaz kılan ya da eşi başörtülü olan subayları mürteci diye damgalayıp Amerikan ordusundan atmamaktadır. ABD ve Yunanistan'da Müslümanlar Türkiye'ye göre görece daha özgür, hiç değilse başörtüsü yasağına muhatap değiller.
Şimdi mazlum Müslüman halkları, ABD emperyalizmi adına bombalayan savaş gemisinde namaz kılan asker ölürse şehit mi sayılacaktır?" Sayfa 236.
"Müslüman halkları hatta aileleri bile parçalayan, emperyalist İslam düşmanı devletlerin dayattığı, Sykes Picot adındaki İngiliz ve Fransız iki emperyalistin çizdiği suni sınırlardır. Bu suni emperyalist sınırlarla bölünen aynı Müslüman coğrafyasının bir kısmı biz yaşıyoruz diye kutsal sayılacak, zorla bölünüp ayrılmış diğer parçalar dışlanacak ve sahiplenilmeyecek mi?" Sayfa 238.
"Türkiye'de Müslüman olmak ve Müslümanca yaşayabilmek, inanmak, düşünmek, hele de bu inanç ve düşüncesini ikiyüzlülük yapmadan, takiyeye başvurmadan dürüstçe açıklamak, ciddi bedeller ödemeyi gerektirmektedir." Sayfa 284.
"Kemalist kadrolarca gerilik sebebi olarak görülen halkın dini, kültürü, kimliği yıkılarak yerine; zor kullanılarak Batı kültürü yerleştirilmek istenmiştir. Bu sebeple de halk, hep tepeden dayatmalarla ve zulümle hizaya getirilmesi gereken, toplum mühendisliği ile egemenlerin istediği şekle sokulması gereken bir düşman olarak algılanmıştır." Sayfa 285.
"Kazım Karabekir'in hatıratında aktarılan bir sözünde ortaya konduğu gibi, Mustafa Kemal; 'Ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek için önce toplumdaki din ve namus anlayışını kaldırmalıyız' görüşüne sahiptir.
Maalesef devlet eliyle uygulanan politikalarla bunun gereği yerine getirilmiş, Allah korkusu, din ve namus anlayışı yok edilmiş, ahlaki değerler yıpratılarak seküler, maddeci, çıkarcı anlayışların yaygınlaşması temin edilmiştir. Bundan sonra, hiçbir toplumda kolay kolay rastlanmayacak, 'Devletin malı deniz, yemeyen domuz', 'Bal tutan parmağını yalar' benzeri atasözleri eşliğinde fakir halkımızın kaynakları, yetim hakları kolaylıkla ve hiçbir utanç duymadan talan edilebilmiştir. Böylece servet ve sermayenin, rejimin destekçisi emin ellerde toplanması temin edilerek, rejimi ve zulmünü ayakta tutacak kapitalist sınıf oluşturulmuş ve onların da yine rejimin payandası 'karanlıkçı entelektüelleri' beslemesi sağlanmıştır." Sayfa 334.
"Kemalist sistem, tüm mazlum halkların hak, özgürlük ve bağımsızlık mücadelelerine karşı hep Emperyalist işgalci devletlerin saflarında yer almıştır.
Mazlum Kore halkına karşı işgalci ABD'nin safında yer almıştır. Mazlum Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesinde, Emperyalist sömürgeci Fransa desteklenmiştir. 1. ve 2. Irak işgalinde, hem de çok aşağılayıcı dünyevi çıkar hesapları ile yine Amerika önderliğindeki işgalci katiller ordusu tarafında yer alınmıştır. Uyduruk insani yardım iddialarını kullanarak Somali'ye emperyalist bir saldırıda bulunan ve direniş sebebiyle çok kısa süren işgal döneminde bile onlarca petrol kuyusu açan ABD'nin safında yer alınarak bir askeri birlik bile gönderilmiştir. Çoluk çocuk on binlerce sivil Afganlı katledilirken, Amerikan ordusu safında yer alınıp askeri birlik gönderilmiştir." Sayfa 344.
"Kemalist 'aydınlar' dine, ilahi olana, kutsala savaş açarken, oluşturdukları Kemalizmi kutsallaştırıp din olarak takdim etmekten, türbelere savaş açtıkları, yasakladıkları halde, tarihin en büyük tapınak kabirlerinden birini inşa ederek, türbe ziyaretini ve türbeye dert yanıp taleplerde bulunmayı resmileştirme çelişkisine sürüklenmekten kurtulamamışlardır." Sayfa 345.
"Türkiye'nin avukatı AİHM'de, T.C hükümeti adına yaptığı 19 Kasım 2002 tarihinde savunmada şu ifadeleri kullanmıştır: 'Başörtüsünün Allah'ın emri kabul edilmesi laiklik ilkesi ile bağdaşmaz.'
Allah'ın emri olan her şeyi bireysel planda bile laikliğe aykırı bulanlar, yine Allah'ın bir emri ve hükmü olan fitre, zekat ve kurbana ya da Allah'ın övgüsüne mazhar olan şehitliğe sıra gelince neden bunları da laikliğe aykırı bulup dışlamıyorlar. Bu iki yüzlülüğü ve istismarı terk etmedikçe laik devlet tutarsızlıktan kurtulamayacak, dürüst olma imkanını yakalayamayacaktır." Sayfa 412.
"Laik rejimin Diyanet'e yüklediği misyon, Müslümanların İslam'la ilişkilerini namaz, hac, oruç gibi ibadetlerle sınırlı tutmaktır." Sayfa 420.
"Diyanet İşleri Başkanlığına laik rejimin yüklediği en büyük fonksiyon ise Müslümanların gerçek İslam'a, yani laikliği, Kemalizmi, tağuti sistemleri redde çağırarak, sadece Allah'a kulluğu esas alan tevhidi İslam'a yönelmelerinin önünü tıkamak, bu engelleri aşarak tevhidle şereflenenlere karşı ise laik rejimin yanında yer alarak tavır koymak ve onları rapor etmektir. Camilerde Kur'an'ın, laik rejimin kabul etmeyeceği ayetlerinin açıklanmasına fırsat vermemek, Allah'ın ayetlerinin özellikle rejime ters gelen kısmını gizlemek ya da sistemin istediği gibi yorumlamaktır. Camileri dolduran, iyi niyetli fakat İslam şeriatından habersiz insanlara laik rejim ile ilkelerinin güzelliklerini anlatmaktır. Laik, gayri İslami yönetime, İslami fetvalarla destek sağlamaktır.
İşte böylece biz Müslümanlara ait camiler, laik rejim tarafından laik bir Diyanet Teşkilatı aracılığıyla kontrol ve denetim altına alınmış ve 80 yıldır camilerimizde rejimin onayını almayan hiçbir İslami mesele dile getirilememiştir. Kur'an'ın hükümlerini gizlemeden, yamultmadan, sahih bir içerikle insanlara anlatan samimi din görevlileri ise takibata, baskılara ve sürgünlere muhatap olmuşlardır." Sayfa 421.
"Onbinlerce camide, camileri inleten bağırtılarla ortaya konan dinin önemli bir kısmının, gerçek İslam olmadığını anlayacak bilgi ve bilinçten de yoksun olan milyonlarca insan, resmi dinin pençesine düşürülerek, Allah'ın dinini doğru öğrenmeleri engellenmiş ve böylece insanların ahiretlerine zarar verecek en büyük zulüm gerçekleştirilmiştir." Sayfa 422.